Her din yada öğreti reenkarnasyonun ifade ettiği anlamı farklı yorumluyor ve detaylandırıyor, burada ki, benim kabulüm,
basitçe , ruhun ölümsüzlüğü ve evrensel olgunlaşma yolunda mesafe almak için
bir çok kez farklı bedenlerle yeryüzüne gelmesi ve gitmesi, her gelişinde
evrensel algı ve bilinç olgunluğunu artırması/ yükseltmesi olayıdır.
İnsanın yaşadığı tek ömürde her
şeyi çözmesi (algılama, sentezleme, özümseme ve kanaat etme ) zaten beklenemez,
zira bizim ortalama ömrümüz 80 -100 yıl, evrenin bilimsel ömrü ise 14,7 milyar yıl,
bu verilere göre evrene gelmemizle geri dönmemiz bir oluyor. Yani tek
seferde/gelişte her şeyi algılamak mümkün değil, hele ki ömrün ilk 30-40
yılının nefsani arzular peşinde koşmakla geçtiği, düşünme/sıhhatli
düşünme sürecinin ömrümüzün son yıllarında gerçekleştiği düşünülürse, tek gelişlik bir seferde evreni
algılama ve anlamlandırma imkansız gibidir.
İnsan, ancak evrensel olgunluğu(bir
çok kez gidip geldikten sonra oluşan olgunluk) ile belli bir bilince erişince
bazı şeyleri algılayabilir / anlamlandırabilir. İnsan o bilince gelinceye kadar
bir çok elekten geçip inceliyor ve keskinleşiyor.
Yaradan, aynı, defter
ve kitap açık sınav yapan bir öğretmen gibi, aklımız erdiğinden itibaren sınav
soruları aklımızı kemiriyor, cevaplar ise ortada, dinlerde, öğretilerde,
tabiat olaylarında, yaşantımızda apaçık, ne mutlu bu cevapları
görebilene/ anlayabilene.
Yaradan bizleri parmak uçlarımıza
varıncaya kadar farklı yaratıp, yarattığı her varlığın , her hücresine
imalatını markalayan usta gibi damgasını vurmuştur, görebilir ve anlayabilirsek
evrende onun dışında hiçbir şey yoktur aslında.
Reenkarnasyona gelince; dünyada
mevcut din yada öğretileri incelersen her birinin içinde buna inanan yada
inanmayanları görebilirsiniz, buda son derece normaldir, zira evrendeki her
ruh, evreni kendi bilinci ve niyeti oranında algılar ve değerlendirir.
Ben neden inanıyorum ;
Bu inanca sahip bir ailede doğdum,
yıllarca da bu inanca ezbere inandım, çevremde bahsedilen, şu kişi bilmem nerde
şu nedenden ölmüş, yeniden şurada doğmuş, konuşmaya başlayınca geçmiş hayatını
anlatmış, hikayeleri ile büyüdüm. Öyle bir dönem geldi ki sorularıma mantıklı
ve yeterli cevap alamaz oldum, buda inancımı zayıflattı ve
inanmamaya başladım. Ancak hayatta yaşadığım olaylar, bu olaylardan edindiğim
tecrübeler, okuma ile araştırmalarım ve bunların kaynaşması/çakışması, bu
olayın varlığımızın ayrılmaz parçası gibi son derece gerçek olduğunu,
yaşayan her ruhun bu sisteme dahil olduğunu bana idrak ettirdi.
Fakat şu da ayrı bir ironidir ki;
herkes her şeyi aynı seviyede algılayıp değerlendiremez, bir örnek verirsek,
matamatiği anlayabilmek / yapabilmek için rakamları bilmek gerek,
geometriyi anlayabilmek / yapabilmek için matamatiği bilmek gerek, fiziği
anlayabilmek / yapabilmek için matamatik ve geometriyi bilmek gerek, kimyayı
anlayabilmek / yapabilmek için matematik, geometri ve fiziği bilmek gerek, yani
bilmek istediğin şeye ulaşman ve anlaman için birbiriyle bağlantılı basamakları
çıkmak gerek. Sana dolaylı dolaysız nakledilenlere inanırsan da ulaşabilirsin
bilgiye, ama bu ezbere ulaşmak ve inanmak olur.
İşte bende yıllarca çevremin ve
sevdiklerimin yönlendirmesiyle reenkarnasyona ezbere inandım, İnancımın bir
dönem zayıfladı zira ezbere inanıyordum, büyük resmi görmüyordum, sevdiklerim
diyorsa doğrudur algım vardı, tekrar daha doğru ve kesin inanmam benim
için çok zaman aldı ancak benim için daha güzel ve tatmin edici oldu, bunun
nasıl olduğuna gelince;
Başta kuranı kerimdeki bazı
ayetleri anlamak ve evrensel denklemin bilinmeyen parametrelerine uygun
değerler vererek problemi kendimce çözmek ve bazı kabullerle mantık yürüterek
oldu.Neydi bunlar ?
· Müslümanlıkta Allahın 99 adet
esması (isim-sıfat ) olduğu söylenir ve bu isimleri insanlar da kullanır, en
çok kullandığımız besmeledeki rahman ve rahim sıfatları olmakla beraber,
cabbar, kahhar, hamid, habir, zahir, batin, hakim, malik, melik, mecid, rauf,
muhyi, mümit, adil, alim…tümünü
burada saymaya gerek yok.
Kuran incelenirse yaradanın
kurandaki ayetlerde kendi sıfatlarını ziyadesi ile kullandığı ve sahiplendiği
görülür .
İşte bu sıfatlardan en bariz olan
bir tanesi El – Adil sıfatıdır, her fırsatta adil olduğunu
adaletinin tecelli edeceğini söyleyen bu varlığın dünya planındaki sistemine
baktığınız vakit dünya gözüyle adalet görünmemektedir. Neden derseniz,
anlatayım, çocuk var doğumda ölür, çocuk var beş aylıkken , beş yaşında, on beş
yaşında, elli yaşında, yüz yirmi yaşında ölür, nerde adalet.
Kişi var refah bir ailede dünyaya
gelir, kişi var ızdıraplar içindeki bir ailede dünya ya gözünü açar, kişi var
bedensel anlamda çok sağlıklı, kişi var bedensel anlamda arızalı, kişi var gelişmiş
bir toplumda doğar büyür, kişi var az gelişmiş bir toplumda doğar büyür, kişi
var aklına algısına gıpta edersin, kişi var Allah akıl fikir versin dersin,
daha bir çok benzeri örnekleri artırabiliriz ama sonuç değişmez, dünya
planından baktığınız vakit sistemde adalet göremezsiniz.
Böyle bir evrensel sistemi kuran ve
adil olduğunu söyleyen varlığın A kişisine güzel, B kişisine güzel
olmayan, yada keyfi hayatlar hazırlayacağını düşünmek onu
anlamadığımız ve onu adaletsiz olarak kabul ettiğimiz anlamına gelir.
Ancak, ruhsal planda, seçmeli ders
misali, ruh kazanacağı olgunluk için yaradan’a , “ ben şu
deneyimi/olgunluğu kazanmak için şöyle bir hayat yaşamak ve şöyle bir
ortamda bulunmak istiyorum “ dediğinde, yaradan isteği
uygun görüp “ tamam
istediklerin karşılanacak “ deyip seçme özgürlüğü verir, ve o ortamı
sağlarsa El Adil hükmünü yerine getirmiş olur.
Ben buna, her ruhun sahip
olduğu niyet, akıl ve algı derinliği oranında dünya planına gelmeden
seçimlerini (din, dil, ırk, cinsiyet, anne, baba, sosyal statü vb. ) yaptığını
ve bununda en az yüzde 70-80 oranında karşılandığına inanıyorum.
· Biraz , zaman / ömür
karşılaştırması yapalım,
Kelebeklerin ömrü,
bize göre bir günle bir yıl arası, bizim ömrümüz bize göre artı eksi yirmi ile
toplam ortalama yüz yıl (klasik 60 saniye bir dakika, 60 dakika bir saat,
24 saat bir gün ve ortalama 365 gün bir yıl kabülüne göre ), bizim klasik
zaman kabulümüze göre evrenin ömrü ( tamamiyle bilimsel verilere göre )
on dört- on beş milyar yıl cıvarıdır
Bildiğim kadarıyla
kuran da sadece iki sürede geçen , zaman algısı için söylenmiş iki ayet
vardır, bunlar;
“Hac süresi 47.
Ayet / Senden aceleyle azabı istiyorlar: Allah, vaadine asla ters
düşmez. Şu da bir gerçek ki Rabbinin katındaki bir gün, sizin saymakta
olduğunuzun bin yılı gibidir. “
“Secde süresi 5.
Ayet / İş ve oluşu gökten yere doğru çekip çevirir; sonra o
O'na yükselip çıkar: Bir günde ki, süresi, sizin saymakta olduğunuz günlerden
bin yıla denktir.”
Yaradan neden böyle
bir izaha gerek duymuştur, kaldı ki kendisini tanımlarken zamandan
münezzeh olduğunu söyler, bence bu sadece bize fikir vermesi için bir
ipucudur,
Yani, yaradan’ın katında, yukarıdaki
ayetlerine göre, bir günü bin yılımıza eş değerse bir saati (1000/24=)
41,667 yılımıza karşılık geliyor, buda evrende, ortalama
seksen yıl yaşansa yaradan katında yaklaşık iki saatlik bir süreye karşılık
geliyor, yani bir ders süresi kadar. Bir derse giriyorsunuz, ortalama
2-2,5 saat (yaradanın söylediği ölçüyle ) 80-100 yıl (bizim
ömrümüzle ) kalıyor ve çıkıyorsunuz.
" Ankebut süresi 14. Ayet / Yemin
olsun, biz Nûh'u toplumuna gönderdik de o, onların arasında bin yıldan elli yıl
eksik kaldı. Sonunda onları tufan yakaladı. Çünkü zalimlerdi onlar."
Yaradılıştaki kurgunun oluşturduğu şartlar,
yaratılmışlara ayrıcalık tanımaz, yani tabiat kanunları sana ayrı bana
ayrı çalışmaz, herkes için aynıdır. İnsanın ömür sürecini ele alırsak
ortalamayı maksimum 80 yıl kabul edebiliriz, zira şimdiye kadar yaşayanlar
bu kabul edilmiş değerin üstünde en fazla 20-30 yıl farklılık göstermiştir, bu
miktarı geçen istisnalarda var, ancak maksimum 110 değilde 115, 120 yıl gibi
yaşamışlar, dolayısıyla ortalama üstü bir değer olarak, yaratan doğrudan
950 yıl yaşadı demiyor, onların arasında 950 yıl kaldı diyor,
Her gelişte ortalama 50 yıl kalsa 19 sefer, her
gelişte yaşama süresi miktarını değiştirerek sefer sayısını artırıp
azaltabiliriz, ancak netice değişmeyecektir.
" Bakara süresi 28. ayet / Allah'a
nasıl nankörlük ediyorsunuz?! Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi yine
öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O'na döndürüleceksiniz."
Ölü olmak için önce canlı olmak gerekir, burada ayet
"siz ölülerdiniz" diye başlıyor, yani ilk ölümden önce canlı
olduğumuz bir süreç var ve o canlılık süreci sonrası öldük, tekrar diriltildik,
tekrar öldürüldük ve tekrar diriltildik ve nihayetinde yaratana döndürüldük.
Bir tohuma bir ormanı gizleyen, bizleri parmak
uçlarımıza kadar farklı yaratan varlık yazdığı dörtlük şiiri tutturmaya çalışan
acemi şair gibi, aynı cümle içinde " öldürecek, diriltecek, tekrar
öldürecek, tekrar diriltecek" der mi ? Bence bu ayette bir reenkarnasyon
ipucudur. Sayısal / süresel detay yoktur, ancak dikkat çekme vardır. Ve en
nihayetinde ölüm yok, diriltilip ona döndürülme var.
" İsra süresi
97., 98. ve 99. Ayetler / Allah kime hidayet verirse doğru
olan yolu bulan odur. Kimi de şaşırtırsa, böyleleri için O'nun dışında dostlar
bulamazsın. Kıyamet günü böylelerini kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzleri
üstüne sürerek haşrederiz. Varacakları yer cehennemdir ki, alevi dindikçe
kızgın ateşini körükleyiveririz.
Cezaları işte budur.
Çünkü ayetlerimizi inkâr ettiler ve şöyle dediler: "Biz, bir kemik yığını
olduktan, un ufak hale geldikten sonra mı, sahi bundan sonra mı, yeni bir
yaratılışla diriltileceğiz?"
Görmediler mi ki, o,
gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerlerini yaratmaya da
Kaadir'dir. Onlar için bir süre belirlemiştir, bunda kuşku yok. Ama zalimler,
inkârdan başka bir şeyde direnmiyorlar."
Bu
ayetlerde yaratan, yeni bir yaratılışa inanan ve inanmayanların akibetlerini
açıklamış,
“Ra’d süresi 4. Ve 5. Ayetler / Yeryüzünde
birbirine komşu kıtalar (kara parçaları) ve üzüm bağları, ekinler ve budaklı ve
budaksız, hurma ağaçlarından bahçeler vardır. Aynı su (tek bir su) ile sulanır
ve Biz onların bazısını bazısına, yenmesinde (tadına, lezzetine ve kokusuna
göre) üstün kılarız. Akıl eden kavim için muhakkak ki bunda, âyetler vardır.
Eğer acayip buluyorsan
(şaşırıyorsan) (bil ki;) asıl onların: “Biz toprak olduğumuz zaman mı,
gerçekten, mutlaka yeniden mi halkedileceğiz (yaratılacağız)?” sözleri
acayiptir (şaşılacak şeydir). İşte onlar, Rab’lerini inkâr eden kimselerdir. Ve
işte onlar, boyunlarında demir halkalar olanlardır ve işte onlar ateş ehlidir.
Onlar orada ebedî kalanlardır.
Bu ayetlerde de yaratan, yeni
bir yaratılışa inanmayanların bu yaklaşımının şaşılacak bir şey olduğunu ve
akibetlerini açıklamış,
“ Müminun süresi 37., 38.
ve 39. Ayetler / "Hayat, şu dünya hayatımızdan başkası değildir. Ölürüz,
yaşarız ama biz tekrar diriltilecek değiliz."
" O, yalan düzüp
Allah'a iftira eden bir adamdan başkası değil. Biz ona inanmıyoruz."
O peygamber şöyle yakardı: "Rabbim, beni
yalanlamaları karşısında yardım et bana!"
Bu ayetlerde de ısrarla yeni bir yaratılışa
inanmayanların peygamberi yalanlamaları ve peygamberin yaratandan yalan
söylemediğine dair kendisine yardım talebi açıklanmış,
“Nahl süresi 38. ve 39. Ayetler /
Yeminlerinin tüm gücüyle, "Allah ölen kimseyi diriltmez" diye Allah'a
yemin ettiler. Hayır, öyle değil. Öleni diriltmek O'nun üzerinde hak bir
vaattır, fakat insanların çokları bilmezler.
Diriltecek ki, onlara, ihtilafa
düştükleri şeyi açık seçik göstersin ve küfre sapanlar kendilerinin yalancılar
olduğunu bilsinler.”
Bu ayetlerde de yeni bir yaratılış
olmayacağına dair yemin edenlerin yanıldıklarını, tam tersi, diriltme olayının olacağını bu olayın yaratan
üzerinde hak bir vaat olduğunu, buna itiraz edenlerin bu olayı yaşadıklarından
sonra daha önce yalan söylediklerini idrak edeceklerini açıklamış,
Sıra dışılıklar,
Çoğumuzun dikkatini çekmiştir, üç
yaşında, beş yaşında mükemmel müzik enstrümentali çalan, yada mükemmel resim
yapan, dans eden çocuklar. Normal şartlarda yirmi otuz yılda varılacak bir
mesleki tecrübe noktasına daha hayatının başında erişmiş insan örnekleri, bunun
olabileceğini yada normal olduğunu kabul etmek saflıktır; bu insanlar daha
önceki hayatlarında edindikleri tecrübelerle yeniden gelmişlerdir.
Benzer şekilde vucudunda
yara, bere yada ameliyat iziyle doğmuş bebekler,
Bir önceki yaşantısının kendine acı
verip travma yaşatan hayat kesitlerini hatırlayan ve bunu yeni ailesine
anlatmaya çalışan çocuklar, buda çok ilginçtir tabi neden herkeste değil de
bazılarında ?
Eğer tüm geçmiş yaşamlarımızı
hatırlıyor olsak zihinsel dengemizi sağlamak çok zor olurdu yada sağlayamazdık,
karıştırırdık. Ve bir anlamda da sınavda kopya almış gibi olurduk. Hatırlamamamızın
hayrımıza olduğunu düşünüyorum.
Son söz,
Reenkarnasyon konusunda yazdıklarımı
kabul edersiniz etmezsiniz tamamiyle size kalmış ancak hayatın,bir evrensel
sınav olduğunu, bu sınavlar için yaşadıklarımızın ruhumuzu olgunlaştırdığını, tam
bir bilinçsel olgunluğa varmak adına birkaç kez gelmek durumunda olduğumuzı, ne
ekersek onu biçeceğimizi bilirsek, hayatın bize yük gibi gelen sıkıntılarını
taşımak daha kolay olduğu gibi, anlamlandırmakta zorlandığımız bir çok olguyu/
olayı daha kolay anlamlandırırız.