Sadece her sorunun cevabı olan eğitim demiyecem, söyleyeceklerimin
çoğu bildiğiniz şeyler, ben sadece toparlamaya çalıştım, belki birilerinin aklına
yada ruhuna dokunurum diye.
Rüzgar, yağmur, kar veya dolu yada benzerleri gibi depremde
standart tabiat olayıdır. Bu tabi
olayların şiddeti bizi mutlu veya mutsuz eder.
Sanıyorum ki eskiden gelişmekte olan ülkeler kapsamında
sayılıyorduk (yaklaşık yirmi yıl kadar önce ),
şimdi, büyük bir gayretle
gelişmeye direnen ülkeler kapsamında
olduğumuzu düşünmekten kendimi alamıyorum.
Karamsar değilim,
ümidimi yitirmedim, en karanlık gecenin bile sabahı aydınlık olur, her şey
olması gereken zamanda gerçekleşir, diyorum.
Üzücü olan, tabiri
caiz se toplumun b.k yoluna gitti Niyazi durumuna düşmesi/düşürülmesidir,
olay olur, ölen ölür, ağzı olan, bilir
bilmez konuşur, yanlış yorum yapar, yanlış yönlendirir, yanlış yönlenenler yanlış yönlendirildiğini bilmez,
vijdanların temizlendiği sanılır, balık hafızalı olduğumuz için çabuk unuturuz.
Aslında bizleri zorda
bırakan, mutsuz eden olayların köken
felsefesi olarak aşağıda yazılanları
kabul edebiliriz; İnsanlarımız,
· Neyi aradığını bilmeyen bulduğunu anlamaz misali,
anlamadan kabul eder, uygunluğuna bakmaz/değerlendiremez, buna aklı yetmez,
bilinci yetmez,
· Medeniyetin (ilim ve irfanın ) ne olduğunu
bilip anlamadan paranın gücünü tanıyıp
ona sahip olmak adına, insan hayatına kast etse de çabalar,
· On lirayı kazanmak için dokuz lira harcamak
gerektiğini bilmez, kendini yaratan zekayı sarfınazar edip kendine göre kolay
yollar yarattığını zanneder,
· Herkesin, zamanı geldiğinde yönetici olup
sorumluluk alması gerektiği sistemde,
biri bizi yönetsin, ben aidatımı ödeyim de kimse bana sorumluluk
vermesin yaklaşımı taşır,
Düşündükçe bu tespitleri arttırabiliriz, bence bu kadarı yeterli, biz olayın özüne
inmeye çalışalım, olayın sonuçları özünde,
· Arpa eken buğday biçmez, ancak rüzgar eken
fırtına biçer,
· Disiplin olmayan yerde düzen olmaz,
· Planlama olmayan yerde gelecek meçhul olur,
· Adaletin olmadığı sistemde işler doğru hedeflenemez,
· Çifte standartın olduğu yerde huzur olmaz,
· Kendine yapılmasını istemediklerini başkalarına
yapmak sosyal mutluluk vermez,
sonuçlarını kabul edebiliriz,
Bir toplum düşünün ki içinde yaşadığı son iki devlette (Selçuklu ve
Osmanlı İmparatorlukları ) “devlet insan için vardır ” bilincine
erişememiş, tam tersi “insan devlet için
var” felsefesi ışığında yürümüş, büyümüş , büzülmüş ve küçülmüş, tam yok olma
durumundayken evliya misali bir insan tarafından kurtarılıp cumhuriyet ile taltif edilmiş. Ancak gel gelelim kendini buğday danesi sanan ruh hastası misali bir türlü
insan olmaya adapte olamamış yada şöyle diyebiliriz yeterince adapte olamamış.
Yeri gelmişken anlatayım kendini buğday danesi zanneden kişiyi ;
Adamın biri kendini buğday tanesi sanıyormuş, bu
rahatsızlığını gidermek için adamı ruh ve akıl hastanesine yatırmışlar, doktor uzun süren tedavi
sonucunda hastanın iyileştiğine kanaat etmiş ve hastayı diğer doktorla yapacağı
konsültasyon (birlikte karar verme ) sonrası bırakmaya karar vermiş.
Konsültasyona giren hastaya diğer bir doktor sormuş “ Söyle bakalım evladım”
demiş, “sen necisin ?”. Hasta “ doktor bey ayıp ediyorsun, tabi ki ben insanım,
ancak tavuklar bunu biliyor mu ? “
demiş.
Özetle böyle, bir çok nedeni olmakla beraber yeterli sayıda
/ oranda insan olma bilincine erişememiş kişilerden oluşan bir toplumuz.
Şimdi gelelim esas İzmir depremi ve deprem konusuna. Deprem
İzmirde de olsa başka bir yerde de olsa deprem depremdir. Yeterli önlemler
yoksa can alıcı, can yakıcı mutsuzluk vericidir.
Her deprem sonrası herkes konuşur, yorum yapar, yorumlar, ağırlıklı olarak müteahhit hırsızlığı ile başlar , yıkılan yapılarda uygun malzeme
kullanılmadığı ile sonlanır. Doğrudur depremlerde oluşan acı verici sonuçlarda
bu söylenenler ana gerekçeler olarak sayılabilir. Ancak söylenmeyenler de
vardır ve bunları hatırlatmakta / hatırlamakta fayda vardır. Şöyleki ;
· Bu yapıları yapanlar, bu ülkede yetişmiş ve
eğitim almış / alamamış insanlardır,
· Bu yapıların imalat izinlerini verenler de bu ülkenin vatandaşlarıdır,
· Bu yapıların denetlenmesini üstlenenler de bu
ülkenin vatandaşlarıdır,
· Bu yapıların izinsiz yapılmasına müsaade etmeyip
kontrol etmesi gerekenler de bu ülkenin vatandaşlarıdır,
Hal böyle olunca düşmanı dışarı da aramaya gerek yok,
hatalar tamamiyle ülkemiz vatandaşları
tarafından yapılmaktadır. Gelin biraz daha derine inelim.
Önce işin teknik yönündeki süreçleri belirleyelim ve bu
süreçlere uyumluluğu kontrol edelim.
Bir yapı yapılacaksa, yapının üzerine yerleşeceği doğal
yapının jeolojik durumu incelenir, olumlu yada olumsuz şartlar tespit edilip
ona göre temel yapısı tayin edilir. Bu incelemenin her yapı için yapıldığını
sanmıyorum.
Bir yapı yapılacaksa, bu yapıyı yapma taahhüdünde bulunacak müteahhide, müteahhidin işi yaparken kullanacağı alt
müteahhit (taşeron ) veya çeşitli usta ve düz işçiye ihtiyaç vardır.
Kendi inşaat mühendisi yada mimar olan müteahhit yada alt müteahhitler
olduğu gibi, bu işin uzaktan yakından eğitimini almamış çekirdekten yetişmiş tabir edilen yada sırf
parası ile para kazanma gayreti içinde olanlar da vardır. Eskiden hiç kontrolü
olmayan bu durumu gidermek adına, son
zamanlarda yapı işinde çalışacak ustalardan yapabildikleri işe ait sertifika
istenir oldu, sertifikayı veren kurumların çoğu bahse konu ustanın ustalığını çek
etmeden para karşılığı istenen sertifikayı vermektedir. Belli kurumlara müteahhitlik yapanların
değerlendirilmesi genelde işi veren kurumlar
tarafından yapılmaktadır, ancak bence bu
yeterli değildir, gerçek değerlendirme işi veren yada verme potansiyeli olan
kurumlardan daha çok tarafsız bir kurum tarafından yapılmalıdır.
Belli bir kuruma müteahhitlik yapmayıp yap-sat tabir edilen
işleri yapan müteahhitleri denetlemek ve çek etmek daha da zordur. Gerçi bana göre bu
müteahhitlerden çok işi yapan usta ile yardımcılar ve bunların başındaki
formen, kalfa yada teknikerler denetlenmelidir yada bu kişilere işi uygun
şekilde yapmaları gerektiği çok iyi öğretilmelidir.
Hiçbir bilinçli müteahhit yaptığı yapının demir ve
betonundan çalmaz, çalanlar daha çok
ince işlerde kullandıkları malzemelerden çalarlar.
Denetleme yapan firmalar daha çok yapıda kullanılan demiri
ve beton kalitesini çek etmektedirler, bunun için yapıda kullanılan demirin
çekme ve kesme dayanımları istenilen teknik değerleri veriyorsa yeterli
görülmektedir. Aynı şekilde hazır karışım gelen betonlardan döküm öncesi küp
yada silindir numuneler alınarak basınç dayanım mukavemetleri
onaylanmaktadır.
Bu kontroller tek başına yeterli değildir, imalat aşamasında
bilerek bilmeyerek uygulama hataları yapılmaktadır, bu, demirde aderans (ek
yerlerindeki beton demir kavrama ) boyu
tabir edilen mesafelerin kısa tutulması yeterli bağ teli kullanılmaması olarak,
beton dökümü esnasında ise işleme kolaylığı olsun diye hazırlanmış betona fazla
su katılması olarak ve ayrıca beton
dökümünden sonra en az 14-28 gün yapılmasına devam edilmesi gereken sulama
kürünün yapılmaması olarak zuhur etmektedir. Netice de İzmir depreminde yada
bir çok depremde görüldüğü gibi bir çok yapının olduğu alanda bazı yapılar kendini
muhafaza ederken bazılarıda uygulama hatası kurbanı olarak yapı olma vasfını
yitirmişlerdir.
Özetle, yaşanacak depremlerde yıkımlarla doğru orantılı acı
ve hüzün yaşamamak adına en basitinden yapılması gerekenleri özetlersek;
· Yetiştirdiğimiz her seviyedeki insanlara helal
ve haram bilincini doğru öğretmemiz lazım ki, bilerek yada bilmeyerek yaptıkları
yanlışların ( çaldıkları mal, zaman ve işçiliğin ) insan hayatına mal olabileceğini bilsinler,
· Kişilerin yapı yapmak istekleri engellenemez,
ancak yapıların yapılacağı yeri devlet kurumlarının belirlemesi, planlama, alt
yapı vb., yapı uygunluk araştırma ve
sınırlarının yine devlet tarafından belirlenmesi lazımdır,
· Hazır beton sağlayan firma oparatörlerinin
getirdikleri betonun hiçbir katkı dahil edilmeden yerine döküldüğüne dair kontrol ve
sorumlulukları olmalı,
· Yapı imalat taahhüdünde bulunan müteahhitler ile
yap-sat müteahhitleri , bu iş için olması gereken tecrübeli kadroları (proje md. şantiye şefi, şantiye teknikeri,
formen yada kalfa, yeterli usta başı, usta yada düz işçi ) bulundurmalıdırlar,
· * Yapı işinde çalışan yada kendini bu işe adamış her türlü elemanın (düz işçiden proje md. kadar
) mesleki karneleri olmalı ve yaptıkları işe göre notları verilmeli, yapabilecekleri işler için sorumluluk
sınırları belirlenmelidir.
* Eskiden işçi sağlığı ve iş güvenliği nedeniyle çalışma bakanlığının denetiminde yapı iş defterleri tutulurdu ve günlük kontroller deftere kaydedilip sorumlularca imzalanırdı, şimdi bu işi özel firmalara devrettiler, iyi kötü bu iş yürüyor. Bu yapı iş defterini yapı seyir defteri şeklinde oluşturup, yapı imalatının her aşamasının kaydedilmesi ve sorumlularca tutanak haline getirilmesinde fayda var.*
· Dünyada gelişmiş ülkelerde çok yaygın şekilde
kullanılan, ülkemizde de bazı projelerin yapımında uygulanmakla beraber tam
yaygınlığı sağlanmamış , FIDIC (Fédération
Internationale des Ingénieurs-Conseils / Uluslararası Müşavir
Mühendisler Federasyonu) yapı yapım şartnamesi vardır, oto kontrol içeren bu yapım şartnamesi yaygın
hale getirilmelidir.
· Ne şekilde yapıldığı bilinmeyen imarlı imarsız şüpheli
yapıların rehabilitesi en kısa sürede bir plan dahilinde yapılmalıdır.