22 Mart 2023 Çarşamba

ASTROLOJİ ÜZERİNE DÜŞÜNDÜKLERİM

 

Uzunca bir süre yazmadım / yazamadım, zira öğrendiklerimi özümseyip sentezleyip paylaşmak güzel ama öğrenmeye devam etmek ayrı güzel, bu yazımın konusu astroloji üzerine.  

Astroloji ile tanışmam yaklaşık 1974-1975 yıllarına rastlar, Linda Goodman isimli bir yazarın ASTROLOJİ VE BURÇLAR ismindeki, cep tarzı kitabını ödemeli olarak İstanbuldan Mersine getirttim, okumaya başladım ve etrafımdaki insanlara burçlarını sorarak yazılanlara ne kadar uyduğunu incelemeye başladım.

Lise çağındaki bir çocuğun bu aktivitesi hoş olmakla beraber, çocuğa olumsuz farklı paradigmalar veriyordu, şöyleki;

Birbiriyle uyumlu (dost ) olan, uyumsuz (düşman ) olan veya dostlukla düşmanlık arasındaki çizgide belli oranları içeren dostluk yada düşmanlık öngörüsü veriyordu, tam düşman, % 0 uyum, ....% 100 uyum tam dost gibi tasnif ediliyordu, zira okuduğum bu kitapta astrolojinin temeli olan yükselen burçtan, elementlerden(ateş, toprak, hava ve su ), niteliklerden (öncü, sabit ve değişken ) bahsetmiyor, salt burç özelliklerini anlatıyordu. Bu aynı “yarım imam dinden, yarım doktor candan eder” misali bir durumdu, yani yetersiz oranda astroloji bilip çevrenizdeki insanları yetersiz astroloji bilgisiyle yanlış tasnif edip yanlış tutumlara giriyordunuz yani yarım astrolog yada astroloji bilgisi yanlış yönlenmelere / yönlendirmelere neden oluyordu.

Neticede bu durum erken anne ve baba kaybı, erken hayata atılma, zor şartlarda yüksek eğitimi tamamlama (inşaat mühendisliği ), şehir bölge gözetmeden devam eden iş bazındaki göçlerle devam eden hayatım,  astrolojiye olan merakımı dizginlediği gibi bir noktada beni astrolojiden uzak tuttu, zira insanları sadece doğduğu tarihe göre şu yada bu burçtasın diyerek guruplamak çok yanlış yaklaşımlara neden oluyordu, yani siz ateş gurubu bir burçtansanız, hava gurubundan bir burçla iyi anlaşırdınız ama su gurubundan bir burçla çok zor neredeyse imkansız anlaşamazdınız, benim bu o zamanki bu kanım oldukça yanlış ve peşin hükümlüydü.

Dört senelik üniversite eğitimi ve arkasından yaklaşık kırk senelik meslek hayatı tecrübesi ve üstüne üstlük yurt içi ve dışı bir çok yerde iş icabı mecburi yada dolaylı bulunmak, farklı coğrafyalar ve insanlar tanımak, bilim ve teknolojideki gelişmeleri yaşamak ve takip etmek, dolayısı ile sosyal ve mental gelişmeleri yaşamak ve izlemek, insanın hayat ile ilgili öngörüsünde ister istemez  değişiklikler yapmaktadır. Her insan bu gelişmelerden aklı ve algısı oranında istifade etmekte, yaşadığı / taşıdığı hayatı ona göre değerlendirmektedir.

Tabiki her şeyin en iyi ve doğrusunu bizleri yaradan Allah bilir, ancak bizlerde doğuştan bizde olan yaradılış mizacımız, sahip olduğumuz akılla öğrendiğimiz bilgiyi sentezleyerek gerçekleri ve doğruyu öğrenebiliriz. Rabbim bizlere bu hayat gerçeklerini doğru öğrenme ve öğretme konusunda yar ve yardımcımız olsun.

Bazı televizyon proğram yapımcılarının söyleşi proğramlarına çıkardığı bilgili astrologların yaptığı öngörülerin isabetli olması nedeniyle, son zamanlarda astrolojinin revaçta olduğu görülmekte ve astroloji bilim mi ? bilim değil mi ? tartışmaları olmakta, bazı insanlar astrolojiyi fal (geleceği görme )  gibi algılamakta ve anlatmakta iken, bazı insanlar öngörü (olabilirlik ) anlamakta ve anlatmaktadır.

Ben bu kısır tartışmaya girmeyeceğim, sadece astrolojiye neden inandığımı yada astrolojinin bana göre gerçekliğinin ne olduğunu anlatmaya ve nasıl algıladığımı söylemeye çalışacağım.

“Bilenler bilmeyenlere anlatsın” diyen Nasrettin hoca gibi demeden, bilenlere/anlayanlara lafım yok, bilmeyenlere araştırın diyerek kendim de anladığımı ve bu konudaki özümseme ve sentezlerimi anlatmaya/paylaşmaya başlıyorum.

Fizik ilmi, evrenimizdeki çekim (gravitasyon ) yasasını tarif ederken şöyle der “ evrende kütlesi olan her cisim diğerini kendine çeker”, yani galaksimizde en büyük kütleye sahip güneş etrafında farklı kütle ve uydulara sahip gezegenleri (planetleri) gücü oranında kendine çekmekte, çektiği gezegenlerse güçleri oranında buna karşı koymakta, bir merkezkaç durumunda çeken kütle kendi etrafında dönerek dengede, çekilen de hem çekenden belli bir mesafe uzakta hemde kendi etrafında dönerek karşılıklı dengede durmaktadırlar. Aynı durum büyük kütle güneş etrafında dönen gezegenlerle uyduları arasında meydana gelmektedir.

Yine bilim, dünyamızın uydusu ay için, yeryüzünde/ denizlerde med-cezir  (deniz sularında taşma-çekilme )olaylarını meydana getirdiğini, bunun ölçümlerinde okyanuslarda 10-12 mt’ yi bulan oynamaların olduğunu söylemektedir,

Batı tıbbı vucudumuzun belli noktalarında hormon üretme merkezleri olduğunu, bu hormonların olması gereken sınır değerlerin ne olduğunu ve bu sınırların altında kalan yada sınırları geçen değerlerde insanın çeşitli hastalıklarla haşır neşir olduğunu belirtmektedir. Bu hormon merkezlerini sınır değerlerde tutmak adına çeşitli ilaçlar ve tedaviler geliştirmişlerdir.

Doğu, özellikle uzak doğu tıbbı bu işi daha komplike olarak, hormon üretme merkezlerini çakra (tekerlek ) olarak anmakta, yaşam tarzı nedeniyle bu çakra merkezlerinin kirlenebileceğini, bu merkezlerin sürekli belli frekanslar altında tutularak temizlenebileceğini, bunun içinde her hormon merkezine has belli frekanstaki seslerin dinlenmesi gerektiğini bildirmektedir.

Fizik bilimi frekanslarla yaratılan rezonans olayından bahsetmektedir, yani aynı genlık değerlerine sahip iki cisimden birine frekans uygulayarak titreşim yarattığınız vakit diğer cisim kendiliğinden titreşmeye başlamaktadır, bu, cismin kendi doğal frekansını yakalayıncaya kadar devam etmekte daha sonra cisim yapısına göre frekans neticesinde parçalanmaktadır. Bazı filmlerde ses vererek gösterilen cam yada bardak parçalanması, 1940 larda Amerikada, tamamiyle tesadüf, rüzgarın oluşturduğu frekansla 1-2 saat içinde kendiliğinden parçalanan Takoma köprüsü buna örnektir.

 Günümüzde bilim her maddenin bir frekansı olduğunu söylemektedir, hatta quantum felsefesi düşüncelerimizin bile bir frekansı olduğunu, başımıza gelen şeylerin düşünce yapımızla ilintili olduğunu iddia etmektedir,

 Bir kaç sene önce eğitimini aldığım Biorezonans kursu sonunda bizlere iki gün süren seminer verdiler, seminerin özeti, öğrendiğimiz bilgilerin tekrarı ve bu işte kullanılan cihazın nasıl çalıştığı ve neler yapabileceği idi, tabi birçok görsel resim ve video da izledik. Teorik olarak öğrendiğimiz olay, herşeyin frekansının olduğu ve vucut organlarımızın yaşam tarzımızdan ve yanlış beslenmelerden dolayı frekanslarında sapma olduğu vakit hastalık ve rahatsızlıkların başladığı, frekansında sapma olan organı tekrar iyi işler hale getirmek için bu aletle frekans yüklemesi yapıldığı ve organın sahip olması gereken gerçek frekansa eriştirildiği idi. Bu seminerde beni en çok etkileyen şey bir mikro organizmaya (virüs vb.)  frekans uygulayarak parçalanmasını izlemek oldu.

 Yine bir başka, beni etkileyen olay, kalp hastası bir yakınıma tedavi için gittiği hastahanede çok küçük olduğu söylensede (5 mgr yerine 10 mgr ) verilen yanlış dozaj neticesinde hasta bir anda bilincini yitirip istem dışı hareket etmeye başlaması oldu.

Aynı şekilde, zaman zaman sağlık durumlarını çek ettirenler bilir, sizden kan, üre vb. lerini alarak, çeşitli vucut verilerini (hormonlarınızı ) kontrol ederler, bu kontrollerde, size ait olan değerlerin yanına gerçekte olması gereken maksimum ve minumum değerler yazılır, izah ederler yada anlamanız istenir. Burada yazılan değerler yüzde yada binde olarak ifade edilir yani çok küçük değerlerdir, ancak sınır altı ve sınır üstü oldukları vakit bu değerler metabolizmanızda istenmeyen  işlevsizlik/hastalık / arıza  meydana getirirler.

 Duymayanın kalmadığına inanıyorum meşhur Japon bilim insanı Masaru Emoto, su kristalleri üzerine yıllar önce bir deney yapmış. Bu deneyde mikroskobik ortamda ve çok soğuk bir odada su kristallerini incelemiş. Tabi öncesinde bir kısım suya iyi ve güzel sözler söylerken bir kısmına da çok çirkin sözler sarf etmiş bunun yanı sıra değişik türden müziklerlerle değişik duyguları suya yansıtmış. Sonuç güzel sözler sarf edilen su kristalleri tıpkı kar taneleri gibi düzenli ve muazzam bir şekil oluştururken kötü sözler söylenen kristaller oldukça dağınık ve birbirinden kopuk bir şekilde oldukları gözlemlenmiş. Buradan çıkan sonuç aslında sözlerin sadece durağan su değil insan üzerinde de etkili olduğunu açığa çıkarıyor çünkü bildiğiniz üzere insan vücudunun dörtte üçü sudan oluşur. Sıradan bir su birikimine bile sözler tesir ederken insanlara ve gün içinde kendimiz için kullandığımız sözler nasıl tesir eder, bir düşünelim.

 Gözümüzle görmediğimiz elektro manyetik dalgaların ki bunların da çeşitli  (Radyo dalgaları, mikro dalgalar, infrared radyasyonu, rontgen ışınları , ultraviyole dalgaları, gamma ışınları vb. gibi )  türleri var, yer yüzü gezegenimizde kutupları gösteren manyetik alanımız var ki bu bahse konu dalgaların hepsi bizleri etkiler,

 Schuman rezonansını bilmeyen yoktur sanırım,  yani yeryüzünün doğal titreşim peryodunu, bu peryot son zamanlarda artmasına rağmen (7,83 herz den 35-40 hrz e yükseldiği söyleniyor )  bizler için faydalı bir rezonanstır. Sentetik malzemeler içinde boğulmuş, üzerinde dengesiz artı veya eksi elektrik yükleri bulunan, farkına varamadığı için bunun stresini yaşayanlara, uzmanların “ günde belli bir süre çıplak ayakla tabiatta (kum, çakıl, toprak çimen kastedilmiştir ) dolaşın “ demelerinin en büyük nedeni bu faydalı frekanstan istifade etmeleri içindir.

Samanyolu galaksimizde tespit edilmiş, astrolojiye temel teşkil eden yaklaşık on planet / gezegen (Güneş, ay, merkür, venüs, mars, satürn, jüpiter, üranüs, neptün, pluton ), 70-80 astroid ve 770 cıvarı sabit yıldız var,  bunlar aslında farklı kütle büyüklüklerine ve etkilere sahip enerji kaynaklarıdır.

Bunların birbirlerine göre farklı yörüngede ve mesafede konumlanmaları, döngülerinin farklı (ay zodyaktaki (sanal burç/astroloji kuşağı )  turunu 28,5 günde yaparken, pluton kendi yörüngesindeki turunu 144 ila 288 yıl arasında tamamlamaktadır )  olmaları  bireysel etkilerinden daha farklı etkiler oluşturmakta, müspet bilim, ışık yılı/yılları  mesafesindeki bu durumların nasıl olduğunu anlayamayıp ispat istesede , istatiksel bilim bunların etkisini yaşattıkları veya yarattıkları olay ve durumlara göre kabul etmektedir.

 Her gezegen, astroid ve yıldızın,  zodyakta (uzayda, gezegen, yıldız ve astroidlerin konum ve yörüngelerini açıklayan sanal kuşak )  ,  diğerleri ile oluşturdukları  etki ve olaylar vardır.

 Tarihi, milat öncesinden beri gelen, gezegen ilişkilerini, yerine göre mitoloji ile açıklayan, müspet bilim olmayıp istatiksel bilim olan astroloji, farklı enerjilerin frekanslarınınn  farklı yörüngelerindeki konuma göre yarattıkları etki ve oluşturdukları olayları inceleyen bir istatistiki bilimdir.

 Yaşadığımız galakside müspet bilimin halen açıklayamadığı (telepati, duru görü yada duru işiti medyumluğu, levitasyon vb. ) araştırmaya devam ettiği şeyler vardır,

 Meşhur Nasanın uzaya gönderdiği, Habl teleskobu 20-30 sene önce uzay yolculuğuna çıkmadan önce, insanlık, sadece kendi samanyolu galaksisi ile yakınımızdaki takım yıldızlarda  konumlanmış birkaç galaksiyi biliyor/tahmin ediyordu; bugün ise habl teleskobunun dünyaya ilettiği görsel veriler sayesinde, içinde yaşadığımız samanyolu galaksisinin,  galaksi kuşağında ancak bir toplu iğne başı kadar yer kapladığını idrak etmiş vazyettedir.

Güncel dünya nufusu sekiz milyarı bugünlerde aşmış vaziyettedir, biz (yaradana inananlar için söylüyorum,)  içinde bulunduğumuz coğrafya da yaradana, Allah vb. sıfatlarla hitap ederek evrensel yaratıcı ile irtibat kurmaya çalışıyoruz, bizim dışımızda var olan farklı kültür ve din mensuplarıda kendi algı ve bilinç seviyelerine göre hitap (yehova, manitu, tao, buda vb...) etmektedirler.

 Sekiz milyar üstü insanı ve insandan daha çok hayvanat ve bitki yaratan varlık, ben kendisine evrensel zeka diyorum, yarattıkları ile herbirinin algı seviyesinde konuşuyor ve iletişim halinde, şöyleki ; konuştuğumuz ana lisanımız haricinde sahip olduğumuz bilgi ve  o bilgiler aracılığı ile konuşma demek lazım, yani siz rakamları öğrendiğiniz vakit cebir, cebiri öğrendiğiniz vakit geometri, geometriyi de öğrendiğiniz vakit fizik aracılığı ile konuşmaya başlıyorsunuz ve bu öğrenmeniz devam ettikçe artan bir iletişim ortaya çıkıyor.

 İşte astroloji de evrensel zekanın konuştuğu en ileri lisanlardan biridir, hatta sadece lisan değil, aynı zamanda evrensel bir eğitim proğramıdır.

 Kimse bu eğitim proğramından kaçamaz, isteyerek yada farkında olmadan eğitimini alır. Hiçbir şeyin tesadüf olmadığı bu evrende, parmak uçlarımıza kadar farklı yaradılmışlar olarak, herbirimiz bu eğitim proğramının ayrılmaz müdavimleriyiz.

 Bize verdiği farkındalık için evrensel zekaya daima şükrederim ve temennim bu eğitim proğramındaki tüm ruhların hidayete ermesidir...