30 Aralık 2018 Pazar

2019 ‘A GİRERKEN



Belki birçoğunuzun bildiği bir hikayedir meşhur gangster Alkaponun hayatı birçok cinayeti içeren kanunsuzluklarla geçmesine rağmen, cinayetten değilde vergi kaçakçılığından yargılanmış ve hapse atılmıştır. İçeri düştükten sonra kendisi ile yapılan röpörtajda, röpörtör sorar “ nasıl olduda bu hale düştünüz ? “diye. Cevap basit olduğu kadar anlamlıdır da “Çocukken her akşam yatmadan önce Tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. Bir gün Tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her aksam yatmadan önce Tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim.”

Yeni bir yıla girerken neden böyle bir yazı yazma gereği hissettim oda tartışılır ancak tartışma götürmeyen bir şey varsa oda insanların Tanrının çalışma tarzını yeterince anlamadıkları, evrensel resmi yeterince net göremedikleridir.

Bir takım, bulunan iskelet vb. fosillerin 50-150.000 yıl eski olduğu telafuz edilse de, insanlığın kayıtlı tarihi 14-15.000 seneyi geçmiyor. Bugün dünyaya gözlerini açan bir insan evladı, bulunduğu yerdeki paradigmalarla donanıp/donatılıp,  yaşadığını / yaşananları zihnine yerleştirilen standart kanaatlerle değerlendirmektedir. Öncelikli olarak kendinden önce yaşanmış kayıtlı 15000 seneyi irdeleyip insanlık ve insanlığın oluşturduğu medeniyeti inceleyip irdelemek varken, yaşadığını / yaşananları çok sığ düşüncelerle değerlendirmektedir. Bütünün parçası olduğunu algılamaktan uzak, kendini bütün sanmaktadır. Bu evrensel paradoks sosyal bir kanser misali insanların ruhunu sarmış ve sarmaya devam etmektedir.

Hani bu durum neye benzemektedir bilirmisiniz ? Basitçe anlatımıyla , müsbet ilimlerde bir sıralama vardır, şöyleki ; rakamları bilmeden cebir ilmini anlayamaz / uygulayamazsınız, aynı şekilde cebiri bilmeden geometriyi, geometriyi bilmeden fiziği, fiziği bilmeden kimyayı diyebiliriz. Hal böyleyken, incelediğinizde insanların cebir, geometri ve fizik bilmeden kimyayı uygulamaya çalıştıklarını görürsünüz. “Yarım doktor candan, yarım imam dinden eder “ derler ve bu tartışmasız doğru bir tespittir, Allah bizi yarım kimyagerlerden korusun.

Gerçekler bunlar diyerek körler çarşısında ayna satmak ta değil niyetim,   sadece güneşi görmesekte sıcaklığını algılayabiliriz diye düşündüm ve düşüncelerimi paylaştım.

YENİ YIL TÜM İNSANLARA / İNSANLIĞA SAĞLIK, BAŞARI VE HUZUR GETİRSİN…

30 Nisan 2018 Pazartesi

DEĞİŞİM, GELİŞİM İLE KUTSAL GÜNLER VEYA GECELER


Yaşadığımız evrene genel anlamda ve geniş perspektifte bakıldığında , değişim ve gelişimin sürekliliğini, yaşamın tek düze değil de bir sinüs eğrisi çizdiğini ve evrende yegane kalıcı olanın bir tek kadiri mutlak yaratan olduğu görülür.
En basitinden incelerseniz yaklaşık milattan 4000 yıl önce bulunmuş tekerleğin, bu gün ki yaklaşık 250 km/saat sürat yapabilen son model bir araçtaki pozisyonu tekerleğin müthiş güzel bir değişimidir.
Fazla uzağa bakmaya gerek yok, yaşadığımız ileri bilinçli hayatta yakın tarih 1980 li yıllardaki haberleşme yöntemleri ile bugün ki haberleşme yöntemleri arasında uçurum vardır ; 1980 ‘ ler de İstanbul / Aksaraydan Mersini aramak için ptt’ ye telefon yazdırdığınızda telefonun bağlanması 4 saat sürerdi, aynı talebi sirkeci ptt’ den yaptığınızda 2 saate bağlanırdı, 1973 senesinde ptt ye kaydettiğim telefon hattı talebi 1985 yılında hayata geçti, günümüzde ise herhangi bir telefon servis sağlayıcısından temin edeceğiniz sim kart ile anında olmasa bile uygun telefonunuz varsa dakikalar içinde dünyanın diğer tarafıyla görüşmeye başlarsınız hem de isterseniz görüntülü.
Bu yazdığım örnekler evrendeki fiziksel gelişimdir, daha doğrusu evrensel gelişimin fiziki dünyada insana sağladığı kolaylıktır, değişimde pek farklı değil, her şey insanlığın rahatlığı ve refahına odaklı devam etmektedir.
Ancak acıdır ki insanlık fiziki gelişim ve değişimde gösterdiği performansı ruhsal ya da sosyal yapısında aynı oranda gösterememektedir. Yanlış kanaatlerle birbirini acımasızca yargılayıp, birbiri hakkında yanlış hükümler vermektedir.
Kanaat deyince benim aklıma bizi en çok etkileyen kazanılmış düşünce ya da varılmış nihai düşünce gelir ki bu düşünceler ister kendi kazanımımız olsun isterse zihnimize dolaylı olarak zerk edilmiş olsun. Her konuda dolaylı edinebileceğimiz kanaatler olabileceği gibi istersek kendi kanaatlerimizi de düşünüp araştırarak oluşturabiliriz, bence doğrusu da budur.
Daha öncede yazmıştım yılbaşı kutlamalarını İslamiyet ‘e aykırı bulup kutlamak istemeyen bazı arkadaşlar gündeme gelmişti, şimdi de bunun tersi söz konusu, şöyle ki; “ Kandil ve bayram uygulamaları ve benzeri özel gün ve geceler Kuran ayetlerinde yer almayan konulardandır.” diyerek bu kutlamaları eleştiren ve bu mesajları almak istemeyen arkadaşlarımız oluyor, bence, bu gibi gün ve uygulamalar Kuran ayetlerine aykırı inanç ve kabuller barındırmadıkları müddetçe kutlanabilir, yeter ki birbirimizi bu iş bu iş illa, olmazsa olmaz gibisinden mecbur etmeyelim.
Bu ve benzeri vesilelerle birbirimizi arayarak hatır sorabilir, elde var bir mantığı ile hareket etmeden, ilişkilerimizi canlı ve güçlü tutabiliriz. Nasıl ki anneler günü, babalar günü yada sevgililer günü, vb… bilmem ne günü diyerek sosyal rezonans yapılıyorsa, kutsal günler veya geceler içinde sosyal rezonans yapılabilir, niyetle doğru orantılı değerlendirilen ibadet, insanla yaradanı arasındadır, kimsenin kimseye yargıçlık yada hakimlik yapmasına ne hakkı nede haddi vardır.
İnsanı en güzel surette yarattığını defalarca kuranı keriminde bildiren yaratanımız var ve eşrefi mahlukat tabir edilen İnsan için eğer bilirse, ve kulluğunu ifade etmek istiyorsa, değil Cuma, Cumartesi Pazar günü yada Recep Şaban Ramazan ayları, her an, her zaman parçası kutsal ve mübarektir.
Özel olduğu kabul edilen gecelerde / zamanlar da yapılan ibadet ve bağışlanma dileklerinin mutlaka kabul göreceği ve diğer gün ve gecelerden daha makbul olacağı gibi inançlar yanlıştır ve batıldır.
Kıstasımız kuran ise, kuranın işareti kutsal olan sadece Kadir gecesidir, kuluna şah damarından daha yakın olduğunu bildiren yaratana, yakın olmak isteyen için her gün kadir gecesi olabilir, illa filanca gün, gece veya zaman değil, yeterki niyetiniz saf olsun ve kendiniz dışında kimseye de yargıçlık taslamayın.
Bu vesileyle her kesin kabul ettiği ve kutsal saydığı vakitler mübarek ve kutlu olsun…

13 Ocak 2018 Cumartesi

59 ‘ DEVİRİP 60 ‘ A MERDİVEN DAYAMAK



Daha öncede söylemiş ve yazmıştım, yaşadıklarımız bir an gibi, yaşanmışlıklarla yaşanmamışlıklar/ yaşanamamışlıklar arasında, hayat bir illizyonlar serisi. Her an bunun idrakinde olan birisi olarak, her yıl hatırlanıp bunun hatırlatılmasını istemediğimden bu sene sosyal terapi alanlarından biri olan facebooktan doğum günümü silmiştim  ancak babasını sevdiği için duygularını aşağıdaki satırlara döken oğluma sadece kuru bir teşekkür ederim demek bana yeterli gelmedi ve kendimce bazı algı ve açıklamaları yazmak istedim.

Sahip olduğunuzu sandığınız her şeyi yitirebilirsiniz ama duygularınız hariç, o duygular ki niyetlerimizin temelidir. Ancak şunuda sarfı nazar etmemek lazım herkes duygularını çok açık bir şekilde ifade edemez, bunun en bariz sebebi yaşanan ortamların paranoid ve ziyadesi ile güvensizliğidir,  geneli incelerseniz içinde yaşadığımız toplum duygularını kinaye ile ifade etmeyi daha çok benimser vaziyettedir. Mış gibi yaşayan bir toplum haline geldik bu durum duygu ve düşüncelerimize de sirayet etmiş vazyette. Bu olumsuzluklara rağmen duygu ve düşüncelerini net ifade edebilen insan olmak ve bu paraleldeki evlatlara sahip olduğum için mutluyum, sağolun varolun evlatlarınızda inşaallah sizler gibi olur.

Bu arada  doğum günümü kutlayan arkadaş, akraba ve kuzenlerime de ayrıca teşekkür ederim, iyiki varsınız Allah eksikliğinizi vermesin. Evlatlarınız niyetinizin samimiyetine inanan insanlar olsunlar.

“ Bir çocuk düşün. Aklı ermeye başlamış boyu bacağına geliyor. Sana hayran. Sana hayran hayran bakıyor. Sen farkında değilsin.
Hayat denen masa kurulmuş bir sürü insan var. Çocuk uzakta, sana bakıyor. Her hareketine öyle hayran bakıyor ki… Sen farkında değilsin.
Sen hala farkında değilsin ama sana olan hayranlığından hiçbir şey yitirmedi bu çocuk.
Şimdilerde babam, her aynaya baktığımda seni görüyorum. Bu yaşlardaki seni düşünüyorum. Yaşadığım her şeyde seni düşünüyorum. Senin zorluklarını, kavgalarını, mücadelelerini, kahkahalarını, isteklerini, meraklarını, hayatın senden aldıklarını, hayatın sana vermediklerini, dualarını, yalnızlıklarını…  Senin gittiğin yolun yarısındayım. Bu yaşadığın acı ve tatlı şeylerin yarısı etmez biliyorum. Çünkü öyle eşit bir fonksiyonu yok hayatlarımızın, herkes kabına göre acı çekiyor. Ama işte şimdilerde senin parçan olduğumu daha çok hissediyorum.
Sen yanımda yoksun ama aynaya bakıp seni hayran hayran izliyorum şimdilerde. Eksikleri oluyor senin hikayenin. Bazen seninle ilgili kurduğum hikayelerde nerede ne yaptığını bilmiyorum. İşte o vakit kendime bakıyorum ve eksikleri dolduruyorum. Ne de güzel parçanım senin diye içim sevinçle doluyor.
Sen babam, farkında değilsin sana nasıl hayran olarak yaşadığımın/yaşayacağımın. Bazen de kendimi ‘şimdi burada olup bu durumu görseydi ‘ böyle tepki verirdi diyorum ve kahkaha atarken yakalıyorum kendimi. Bazen bir insan görüyorum, bir insanla konuşuyorum, sadece senin ve benim gördüğümüzde kahkahalara boğulacağımız cinsten bir insan. O zaman acıyor kalbimin bir köşesi ama eminim senin de başına geliyordur ve eminim sen de benim gibi ikimizin yerine gülüyorsundur.
Ben senin parçan olduğumu şimdilerde daha iyi anlıyorum. Bana söylediklerini, öğüt ettiklerini. Daha iyi anlıyorum. Daha iyi hissediyorum senin hislerini, acılarını. O zaman daha da hayran oluyorum. Senin gibi bir baban yokken yaptıklarını görüyorum. Senin gibi bir babam varken bile yapamadıklarımı ve yapamayacaklarımı J
Kalbimden senin ile ilgili dilediğim şeyleri ama böyle ‘can-ı gönülden’ dilediğim şeyleri yazsam buraya sığmazlar. Ama iki en iyi dostun, en iyi yanı da budur ki, birbirilerine anlatmadan, içinden geçenleri anlarlar.
Sen, benim en iyi dostum, babam, oğlum, arkadaşım, dert ortağım, dayanağım, güvencem. İyi ki doğmuşsun. İyi ki pes etmeden yaşamışsın, iyi ki senin parçan olmuşum. Sen, bana kattıklarını belki bazen, şöyle arkana dönüp baktığında göremiyorsundur. Ama bilesin ki hepsi benim gözümün önündedir. Sana ömrümce hayran olacağım, seninle ömrümce gurur duyacağım.
Allah gönlünün istediklerini nasip etsin. Dilerim ailemize katılacak yeni küçük parçaların olurlar ve sana yetişemediğimiz kısımları yakalayarak senden nasiplenirler.

Ellerinden, yanaklarından, gözlerinden, alnından hasretle ve sevgiyle öpüyorum. Seni çok ama çok seviyorum benim canım babam.”

2 Ocak 2018 Salı

2018 YILINA GİRERKEN

Yaradılmışı yaratandan dolayı sevmeyi öğretti hayatta yaşadıklarım, isteseydi tornadan çıkan tesbih tanesi gibi de yaratabilirdi bizi, parmak uçlarımıza kadar farklı yaratan, o zaman da insan olmanın onurunu ve kıymetini anlayamazdık.
İnsan olarak, her zaman şükrederim evrendeki farklılıkları algılayan bir akla ve izana sahip olduğum için, kolay değil eşrefi mahlukat olma üstünlüğünü taşımak, anlamak, algılamak.
Üzülürüm/ kızarım, kendine ekstradan verilene şükredip paylaşmayana, bunun farkında olmayıp, kendi yolundan gitmeyeni zalim bir yargıç gibi yargılayana…
Facebook ta kayıtlı benimle arkadaş gözüken 1100 kişiden, sadece 150 sinden yıl sonu / yeniyıl mesajı geldi, bu 150 nin 2 tanesi “ kafirin noeli bize mekkenin fethini unutturmasın, 31 aralık mekkenin fethi” yazan mesajı göndermişler, diğer 2 tanesi de “ ne işi var müslümanın yıl sonu kutlamasıyla” gibi diyen artık zihni malüliyetleri tescillenmiş kişilerin söyleyeceği türden bir sloganı mesaj olarak benimseyip paylaşmışlar, kalan 146 kişiden gelen mesaj klasik yeni yıl mesajı idi, yani yaşanacak yılın yaşanmış olandan daha iyi olması temennisi içeriyordu.
Bende önceleri kendim gibi düşünmeyenlere çok kızardım, en doğrusunu kendimin bildiğini yada bana öğretilmiş olan olduğunu sanırdım, Allaha şükür ki bu yanlış tutumum, öğrendiklerim arttıkça, mukayese gücüm gelişip kendi aklımla düşünmeye başladıkça değişti ve olaylarla durumlara bakışım daha bir keskin ve şefkatli hale geldi.
Yaşadığım ömürde beni en fazla etkileyen düşünce ve durum tahkiklerine baktığım vakit şunları gördüm;
·        Yaradan isteseydi, şu an 7,5 milyardan fazla olan ve her biri diğerinden farklı insan varlığı tek tip ürün gibi olabilirdi,
·        7,5 milyar kabul ettiğimiz şu anki insan nufusunun hepsi her yönüyle ( din, dil, ırk, bölgesel dağılım, cinsiyet, yaş, algı, bilinç ve daha aklımıza gelmeyen bir çok açıdan… ) farklıdır,
·        Bu 7.5 milyar nufusun 2,1 milyarı hiristiyan, 1,5 milyarı Müslüman, 14-15 milyonu Yahudi dinine mensup olup, bu rakam toplamını 7,5 milyardan düştüğünüz vakit kalan 3,885 milyar insanın inancını Hindular, Budistler, Bahailer, caynistler, Sihler, Taoistler, şintoistler, konfiçyüsçüler, Kızılderililer ve ateistler oluşturur.
·        Evrensel sistemdeki farklılıkların bana göre tek bir nedeni vardır, oda; sadece ve sadece düşünmek üzre yaratılmış insanın düşünmesini sağlamak ve kolaylaştırmak. Böyle bir evrensel sistemi kuran mübarek varlık evrenle kumar oynamaz, başlangıçta yaratıp donattığı her insani varlık aynı değerdedir, nihai değerleri yaratılmış olanın hal ve gidişatı belirleyecektir. Tam anlamıyla düşünen bir insan/varlık haline geldiğiniz vakit ister istemez yaradanı zikredip şükredeceksiniz, sizi bu evrensel tabloda en üste yerleştirdiği için. Sizden başka bir isteği ve beklentiside yok zaten.
·        Yaradana inanırsınız inanmazsınız bu sizinle onun arasındaki bir özel durumdur, inanmasanızda yaradanın kurduğu bu sistemde rızkınız dolaylı yada dolaysız olarak size gelir/ verilir. Yani kendisine inanmıyorsunuz diye yaşam hakkınız elinizden alınmaz.
·        Sizin inancınızda olmadığı yada sizin ayak izinizden yürümediği için reddettiğiniz, kabul edip içinize sindiremediğiniz birisinin yada birilerinin rızkını kesme şansınız yoktur, hele yargılamaya hiç hakkınız yoktur.
Bugün uygulanan ibadet şekillerini incelediğinizde,  din denilen olgunun bir takım görünen ve görünmeyen ritüeller toplamı olduğu görülür,  insan ibadetlerinin yaratanca değerlendirmesi görünen ritüellerden çok o ibadeti taşıyanın niyeti ile ölçülmekte ve değerlendirilmektedir. Yaratanın vahiy yoluyla indirdiği söylenilen kutsal kitaplarda yazan budur. Yani siz görüntüde mükemmel Yahudi, hristiyan veya Müslüman olabilirsiniz ama bu yalnız kendinizi kandırmanızı sağlar, yaratan bu konuyu otomatik pilota almıştır, mükemmelliğiniz niyetinizle doğru orantılıdır. Ayrıca yaradan üstüne basa basa kuranı keriminde söyler ;
Kim kıldığı namazda yada yaptığı toplam ibadette gaflet içinde olmadığını söyleyebilir yada ispat edebilir. Öyle bir şeyi ben ömrümce görmedim.
·        Ve yine bu kutsal kitaplarda yazan en önemli şeylerden bazısı, her varlığın yaşam hakkına saygı duymak gerektiğidir ki, bir cana kıyanın tüm insanlığı katletmiş gibi değerlendirileceği söylenmektedir., eğer dininizin en doğru yol olduğunu öneriyor ve tavsiye ediyorsanız kutsal kitaplarda bunu bir müjde havasında tebliğ etmenizi söyleyen ayetler vardır, 
·        Yaşanan / yapılan tezatlar şunlardır;
-    Nufus kağıdınızda ki din hanesinde yazan din sizin o din mensubu olduğunuzu göstermez,
-    Din öyle bir olgu ve okuldur ki, diploma son nefesinizde verilir,
-    Dini açıklamak için yaradanın gönderdiği kutsal kitabı anlamadan aracıların yardımıyla bu yola çıkanlar ve bu kutsal kitabı yanlış yorumlayanlar, her zaman olmuştur ve olacaktır, kırk senelik şöför trafik kazası yapmaz diye bir kayıt yok, yaşayacağınız varsa her şey olasılık dahilindedir.
-    Bir dine mensup olmak ahlaka ihtiyacınız yok anlamına da gelmez, ahlak sahibi olmak tüm din ve öğretilerin buluşabildiği asgari müştereklerin özeti ve aynı zamanda insan olmanın vazgeçilmez şartlarından biridir,
-    Bugün insanların yaşadığı ve içine düştüğü en büyük handikap insan medeniyetinin hangi konumdan bulunduğu noktaya, nasıl ve hangi süzgeçlerden geçerek, geldiğini anlamadan paranın gücünü öğrenmeleridir. Bu insanların çoğunu içinden çıkamayacakları bir girdaba sokmaktadır ki medeni insan olmak/medeniyete sahip çıkmak  yerine para sahibi insan olup nefislerinin istediğini yerine getirmeye çalışmaktadırlar.
Ne özgürlüklerimin kısıtlanmasını isterim nede başkalarının özgürlüklerinin kısıtlanmasını, herkesin daha özgür olması tüm özgürlüklerin de güvencesidir.  Özgürlüğün toplumsal sınırı, başkalarının özgürlüğünün başladığı yere kadardır.
 İnsanların din, ahlak, ideoloji, siyaset zabıtalarından çektiklerini incelerseniz önerilen yasakların temelinde iktidar mücadelesini görürsünüz. Toplumun özgürlüklerini ve özgürleşme mücadelesini kısıtlayanların derdi kendi ideolojilerini korumak ve benimsetmektir.
İnsanlığın artık bu tür yasak ve yaklaşımlara, güdülmelere ihtiyacı yoktur, insanın ve insanlığın gelişimini sağlayacak yegane olgu saygı, sevgi ve şefkattir, benden olmayana yaşama hakkı yok derseniz kaybetmeniz ve yok olmanız kaçınılmazdır, tarih bu düşünceleri taşıyıp yok olmuş enkazlarla doludur.
Eğer gittiğiniz yolun doğru yol olduğuna inanıyorsanız, kimseyi o yalda zorla yürümeye mecbur etmeyiniz, sizin doğru yolda olduğunuza inanırlarsa zaten size katılacaklardır.

Temennim tüm insanların yada kendini insan zannedenlerin yaradan’ ın kurduğu bu evrende kişi hak ve özgürlüklerine saygılı ve sahip olarak yaşamaları ve kendilerini azami oranda ruhsal ve zihinsel olarak geliştirmeleridir.