20 Haziran 2017 Salı

DÜŞÜNMEYE DAVET 002

Kendimize sorsak "Yaşadığımız evrensel kurgu içinde insanin asli görevi nedir ?" diye, doğal olarak bu soruyu herkes farklı cevaplar, çoğunluk inandığı dinin yada öğretinin kitabında yazan cevabı verirdi. 

Her farklı bilinç  seviyesindeki insan, kendi yaşadığı dönemi incelerse evrende sürekli bir değişim ve gelişim olduğunu hatta bilinç anlamında yükselmeler olduğunu görecektir. 

Ondört,  onbeş milyar yıllarla ifade edilen evrenin ömrü yanında, ömrünü ortalama yüz yıl kabul edebileceğimiz insan, doğduğu coğrafyada, sahip olduğu genetik yapı, doğuştan getirdiği özellikler ve yetenekler ile  aldığı eğitim ve yaşadığı çevrenin bir bileşkesi durumundadır. Yani nerede dünyaya geldiyse bir anlamda orayı yansıtır. Onun için hayat  süresinin büyük çoğunluğunda oranın doğruları, değerleri, inançları ve kabulleri/ kanaatleri geçerlidir. 

Ve bu insan hayata başladıktan sonra, doğal olarak en yakın yaşam modellerini kendine örnek alacak ve yaşadıkça daima kendi modelinin en iyisi olduğunu savunacaktır, ta ki farklı modelleri keşfedip karşılaştırıncaya kadar. 

Peki bu kadar farklı bilinç ve algı düzeyine sahip yedibuçuk milyar üstü bir nufusla , bu kadar farklı iklim ve coğrafya içeren dünyamızı, daha keşfine yeni başlandı sayılabilecek, sonlu mu sonsuz mu olduğu tartışılıp duran evrende asli görevimizi, doğruyu ve iyiyi nasıl tespit edeceğiz.

Belli çalışma sınırları olan  organlarımızla ( kulaklarımız belli bir frekansın altını yada üstünü duyamaz, kulağımız 16 Hz-20 Khz arasındaki saf sesleri duyar,  gözlerimiz belli bir dalga boyunun altını yada üstünü - mor ötesi ve kızılötesi göremez.  ) algılamaya çalıştığımız evreni oluşturan ana unsurlardan gözle görülebilenlerinın, elementler , bitkiler, hayvanlar  ve insanlar olduğunu söyleyebilirz.

Gözle görülebilenler dedim, zira dinler ve kutsal kitapları insanın çıplak gözle kavrayamayacağı  nurdan yaratılmış ruhani meleklerin ve nar' dan(gözle görülmeyen ateş ) yaratılmış cin denilen varlıklardan bahseder. Biz gözle görülüp çeşitli bilimsel metotlarla takip ve inceleme yapabileceğimiz unsurları ele alalım.

Kimya biliminde tüm detayları incelenebilen yaklaşık 120 elementin hangisini ele alırsanız alın, evrende istediğiniz herhangi başka bir yere taşıdığınızda atomsal özelliklerinde herhangi bir değişiklik olmadığını görürsünüz. Yani A noktasındaki demir B yada C noktasına taşındığında, " hazır ben taşınmışken yeni yerimde bakır veya altın olayım " demez ve diyemez.

Şimdiye kadar dört yüz bin çeşit olduğu  tescilli bitkiler alemi içinde aynı örneği verebiliriz. Tüm bitkiler, ihtiyaçları olan ısı, nem ve ışık sağlandığı vakit kendi formlarında oluşurlar. Yani A noktasındaki  bir bitki, aynı ortam değerlerine sahip  B yada C noktasına taşındığında, hazır ben taşınmışken yeni yerimde farklı bir bitki olayım olayım demez ve diyemez.

Sekiz-  dokuz milyon cins kayıtlı hayvanlar alemi de incelenirse benzer sonuç çıkar. Asırlardır itiraz etmeden arı bal yapar, inek süt verir, tavuk yumurtlar. Hiç bir arı "  ey insan oğlu ben sana bal yapmaktan  bezdim, şu tarihten itibaren bal yerine peteklerim de reçel bulacaksın,"  yada inek " size süt yerine limonata hazırlayacağım "  demez ve diyemez. İnsan dışındaki varlıklar (canlı-cansız farketmez ) yaratanın kurgusunda ne için planlanmışsa hiç bir sapmaya uğramadan kendilerine verilmiş görevleri yerine getirirler.

Evrensel kurgudaki en önemli aktör, eşrefi mahlukat denilen insan, yani yaradılmışların en şereflisi. Fiziki yapımızın % 85 ‘ inin sıvı olduğu söylenir, kalan kısımda kemik, kıkırdak vb. Kimyanın tespit ettiği elementlerin bir çoğu iskelet yapımızın içinde vardır, hayvanlar alemindekiler gibi yer, içer, çiftleşir, üreriz. Memeliler familyasındaki kayıtlı bir çok hayvanla fizyonomik yapımız arasındaki fark % 3 lere kadar düşmüştür. Bitkiler gibi serpilip gelişir büyürüz. Diğer unsurların hemen hemen hepsinin özelliğini yada yapısını bünyemizde barındırırız. Onlarda olup bizde olmayan bir özellik yok gibidir, onlar açısından bakıldığı vakitte bizde olup onlarda olmayan yeteneklerimiz onları bize bağlı kılmıştır. Kendi dışımızdaki unsurları aklımız, bilgimiz ve sahip olup, oluşturduğumuz ilimler sayesinde sevk ve idare eder hale gelmişiz; ve bu sevk ile idare günden güne lehimizde artmaktadır.
Bizde olup diğer unsurlarda olmayan özelliğimiz/ özelliklerimiz düşünebilme yeteneğimizdir. Bu yetenek bize akletmeyi, karşılaştırma yapmayı, keşfetmeyi, tasarlamayı ve hayal etmeyi yaptırır.

Toparlarsak, evrendeki insan harici unsurlar yaratan tarafından ne için kurgulanmışsa milyarda bir sapma yapmadan kendilerine verilmiş görevleri yerine getirirler. Özetle arı arılığını, inek inekliğini, elma elmalığını, fasülye fasülyeliğini, demir demirliğini hiç aksatmadan yapar. Bana göre insanda kendine verilmiş en büyük özellik olan düşünebilme yeteneğini yapmak zorundadır, evrendeki asli görevi düşünmektir.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder