11 Kasım 2020 Çarşamba

İZMİR DEPREMİ VE DEPREM ÜZERİNE

 




Sadece her sorunun cevabı olan eğitim demiyecem, söyleyeceklerimin çoğu bildiğiniz şeyler, ben sadece toparlamaya çalıştım, belki birilerinin aklına yada ruhuna dokunurum diye.

Rüzgar, yağmur, kar veya dolu yada benzerleri gibi depremde standart tabiat olayıdır.  Bu tabi olayların şiddeti bizi mutlu veya mutsuz eder.

Sanıyorum ki eskiden gelişmekte olan ülkeler kapsamında sayılıyorduk (yaklaşık yirmi yıl kadar önce ),  şimdi,  büyük bir gayretle gelişmeye direnen ülkeler  kapsamında olduğumuzu düşünmekten kendimi alamıyorum.

Karamsar  değilim, ümidimi yitirmedim, en karanlık gecenin bile sabahı aydınlık olur, her şey olması gereken zamanda gerçekleşir, diyorum.

Üzücü olan,  tabiri caiz se toplumun  b.k  yoluna gitti Niyazi durumuna düşmesi/düşürülmesidir, olay olur, ölen ölür,  ağzı olan, bilir bilmez konuşur, yanlış yorum yapar, yanlış yönlendirir, yanlış  yönlenenler yanlış yönlendirildiğini bilmez, vijdanların temizlendiği sanılır, balık hafızalı olduğumuz için çabuk unuturuz.

Aslında  bizleri zorda bırakan, mutsuz eden olayların  köken felsefesi olarak  aşağıda yazılanları kabul edebiliriz; İnsanlarımız,

·         Neyi aradığını bilmeyen bulduğunu anlamaz misali, anlamadan kabul eder, uygunluğuna bakmaz/değerlendiremez, buna aklı yetmez, bilinci yetmez,

·        Medeniyetin (ilim ve irfanın ) ne olduğunu bilip  anlamadan paranın gücünü tanıyıp ona sahip olmak adına, insan hayatına kast etse de çabalar,

·       On lirayı kazanmak için dokuz lira harcamak gerektiğini bilmez, kendini yaratan zekayı sarfınazar edip kendine göre kolay yollar yarattığını zanneder,

·        Herkesin, zamanı geldiğinde yönetici olup sorumluluk alması gerektiği sistemde,  biri bizi yönetsin, ben aidatımı ödeyim de kimse bana sorumluluk vermesin yaklaşımı taşır,

Düşündükçe bu tespitleri arttırabiliriz,  bence bu kadarı yeterli, biz olayın özüne inmeye çalışalım, olayın sonuçları özünde,

·          Arpa eken buğday biçmez, ancak rüzgar eken fırtına biçer,

·          Disiplin olmayan yerde düzen olmaz,

·          Planlama olmayan yerde gelecek meçhul olur,

·          Adaletin olmadığı sistemde işler doğru hedeflenemez,

·          Çifte standartın olduğu yerde huzur olmaz,

·          Kendine yapılmasını istemediklerini başkalarına yapmak sosyal mutluluk vermez,  sonuçlarını kabul edebiliriz,

Bir toplum düşünün ki içinde yaşadığı son iki devlette  (Selçuklu ve  Osmanlı İmparatorlukları ) “devlet insan için vardır ” bilincine erişememiş,  tam tersi “insan devlet için var” felsefesi ışığında yürümüş, büyümüş , büzülmüş ve küçülmüş, tam yok olma durumundayken evliya misali bir insan tarafından kurtarılıp  cumhuriyet ile taltif edilmiş.  Ancak gel gelelim kendini buğday  danesi sanan ruh hastası misali bir türlü insan olmaya adapte olamamış yada şöyle diyebiliriz yeterince adapte olamamış. Yeri gelmişken anlatayım kendini buğday danesi zanneden kişiyi ;

Adamın biri kendini buğday tanesi sanıyormuş, bu rahatsızlığını gidermek için adamı ruh ve akıl hastanesine  yatırmışlar, doktor uzun süren tedavi sonucunda hastanın iyileştiğine kanaat etmiş ve hastayı diğer doktorla yapacağı konsültasyon (birlikte karar verme ) sonrası bırakmaya karar vermiş. Konsültasyona giren hastaya diğer bir doktor sormuş “ Söyle bakalım evladım” demiş, “sen necisin ?”. Hasta “ doktor bey ayıp ediyorsun, tabi ki ben insanım, ancak tavuklar bunu biliyor mu ? “  demiş.

Özetle böyle, bir çok nedeni olmakla beraber yeterli sayıda / oranda insan olma bilincine erişememiş  kişilerden oluşan bir toplumuz.

Şimdi gelelim esas İzmir depremi ve deprem konusuna. Deprem İzmirde de olsa başka bir yerde de olsa deprem depremdir. Yeterli önlemler yoksa can alıcı, can yakıcı mutsuzluk vericidir.

Her deprem sonrası herkes konuşur,  yorum yapar, yorumlar,  ağırlıklı olarak müteahhit hırsızlığı ile  başlar , yıkılan yapılarda uygun malzeme kullanılmadığı ile sonlanır. Doğrudur depremlerde oluşan acı verici sonuçlarda bu söylenenler ana gerekçeler olarak sayılabilir. Ancak söylenmeyenler de vardır ve bunları hatırlatmakta / hatırlamakta fayda vardır. Şöyleki ;

·          Bu yapıları yapanlar, bu ülkede yetişmiş ve eğitim almış / alamamış insanlardır,

·          Bu yapıların imalat izinlerini verenler  de bu ülkenin vatandaşlarıdır,

·         Bu yapıların denetlenmesini üstlenenler de bu ülkenin vatandaşlarıdır,

·        Bu yapıların izinsiz yapılmasına müsaade etmeyip kontrol etmesi gerekenler de bu ülkenin vatandaşlarıdır,

Hal böyle olunca düşmanı dışarı da aramaya gerek yok, hatalar tamamiyle  ülkemiz vatandaşları tarafından yapılmaktadır. Gelin biraz daha derine inelim.

Önce işin teknik yönündeki süreçleri belirleyelim ve bu süreçlere uyumluluğu kontrol edelim.

Bir yapı yapılacaksa, yapının üzerine yerleşeceği doğal yapının jeolojik durumu incelenir, olumlu yada olumsuz şartlar tespit edilip ona göre temel yapısı tayin edilir. Bu incelemenin her yapı için yapıldığını sanmıyorum.

Bir yapı yapılacaksa, bu yapıyı yapma  taahhüdünde bulunacak müteahhide,  müteahhidin işi yaparken kullanacağı alt müteahhit (taşeron ) veya çeşitli usta ve düz işçiye ihtiyaç  vardır.  Kendi inşaat mühendisi yada mimar olan müteahhit yada alt müteahhitler olduğu gibi, bu işin uzaktan yakından eğitimini almamış  çekirdekten yetişmiş tabir edilen yada sırf parası ile para kazanma gayreti içinde olanlar da vardır. Eskiden hiç kontrolü olmayan bu durumu gidermek adına,  son zamanlarda yapı işinde çalışacak ustalardan yapabildikleri işe ait sertifika istenir oldu, sertifikayı veren kurumların çoğu bahse konu ustanın ustalığını çek etmeden para karşılığı istenen sertifikayı vermektedir.  Belli kurumlara müteahhitlik yapanların değerlendirilmesi  genelde işi veren kurumlar tarafından yapılmaktadır,  ancak bence bu yeterli değildir, gerçek değerlendirme işi veren yada verme potansiyeli olan kurumlardan daha çok tarafsız bir kurum tarafından yapılmalıdır.

Belli bir kuruma müteahhitlik yapmayıp yap-sat tabir edilen işleri yapan müteahhitleri denetlemek ve çek etmek  daha da zordur. Gerçi bana göre bu müteahhitlerden çok işi yapan usta ile yardımcılar ve bunların başındaki formen, kalfa yada teknikerler denetlenmelidir yada bu kişilere işi uygun şekilde yapmaları gerektiği çok iyi öğretilmelidir.

Hiçbir bilinçli müteahhit yaptığı yapının demir ve betonundan çalmaz, çalanlar  daha çok ince işlerde kullandıkları malzemelerden çalarlar.

Denetleme yapan firmalar daha çok yapıda kullanılan demiri ve beton kalitesini çek etmektedirler, bunun için yapıda kullanılan demirin çekme ve kesme dayanımları istenilen teknik değerleri veriyorsa yeterli görülmektedir. Aynı şekilde hazır karışım gelen betonlardan döküm öncesi küp yada silindir numuneler alınarak basınç dayanım mukavemetleri onaylanmaktadır. 

Bu kontroller tek başına yeterli değildir, imalat aşamasında bilerek bilmeyerek uygulama hataları yapılmaktadır, bu, demirde aderans (ek yerlerindeki beton demir kavrama )  boyu tabir edilen mesafelerin kısa tutulması yeterli bağ teli kullanılmaması olarak, beton dökümü esnasında ise işleme kolaylığı olsun diye hazırlanmış betona fazla su katılması  olarak ve ayrıca beton dökümünden sonra en az 14-28 gün yapılmasına devam edilmesi gereken sulama kürünün yapılmaması olarak zuhur etmektedir. Netice de İzmir depreminde yada bir çok depremde görüldüğü gibi bir çok yapının olduğu alanda bazı yapılar kendini muhafaza ederken bazılarıda uygulama hatası kurbanı olarak yapı olma vasfını yitirmişlerdir.

Özetle, yaşanacak depremlerde yıkımlarla doğru orantılı acı ve hüzün yaşamamak adına en basitinden yapılması gerekenleri özetlersek;

·          Yetiştirdiğimiz her seviyedeki insanlara helal ve haram bilincini doğru öğretmemiz lazım ki, bilerek yada bilmeyerek yaptıkları yanlışların ( çaldıkları mal, zaman ve işçiliğin )  insan hayatına mal olabileceğini bilsinler,

·         Kişilerin yapı yapmak istekleri engellenemez, ancak yapıların yapılacağı yeri devlet kurumlarının belirlemesi, planlama, alt yapı vb.,  yapı uygunluk araştırma ve sınırlarının yine devlet tarafından belirlenmesi lazımdır,

·         Hazır beton sağlayan firma oparatörlerinin getirdikleri betonun hiçbir katkı dahil edilmeden  yerine döküldüğüne dair kontrol ve sorumlulukları olmalı,

·         Yapı imalat taahhüdünde bulunan müteahhitler ile  yap-sat müteahhitleri ,  bu iş için olması gereken tecrübeli kadroları  (proje md. şantiye şefi, şantiye teknikeri, formen yada kalfa, yeterli usta başı, usta yada düz işçi ) bulundurmalıdırlar,

·         * Yapı işinde çalışan yada kendini bu işe adamış  her türlü elemanın (düz işçiden proje md. kadar ) mesleki karneleri olmalı ve yaptıkları işe göre notları verilmeli,  yapabilecekleri işler için sorumluluk sınırları  belirlenmelidir.

  *   Eskiden işçi sağlığı ve iş güvenliği nedeniyle çalışma bakanlığının denetiminde yapı iş defterleri tutulurdu ve günlük kontroller deftere kaydedilip sorumlularca imzalanırdı, şimdi bu işi özel firmalara devrettiler, iyi kötü bu iş yürüyor. Bu yapı iş defterini yapı seyir defteri şeklinde oluşturup, yapı imalatının her aşamasının kaydedilmesi ve sorumlularca tutanak haline getirilmesinde fayda var.

·         Dünyada gelişmiş ülkelerde çok yaygın şekilde kullanılan, ülkemizde de bazı projelerin yapımında uygulanmakla beraber tam yaygınlığı sağlanmamış ,  FIDIC (Fédération Internationale des Ingénieurs-Conseils / Uluslararası Müşavir Mühendisler Federasyonu) yapı yapım şartnamesi vardır,  oto kontrol içeren bu yapım şartnamesi yaygın hale getirilmelidir.

·        Ne şekilde yapıldığı bilinmeyen imarlı imarsız şüpheli yapıların rehabilitesi en kısa sürede bir plan dahilinde yapılmalıdır.

Bu pilav daha çok su kaldırır misali, bu konu da daha çok şey söylenir/ konuşulur... 

12 Ağustos 2020 Çarşamba

HOLLY BUTCHER ' İN ARDINDAN

Holly Butcher
 

Holly Butcher, bir süredir Ewing sarkomu (kemiklerde ve kemiklerin yakınındaki yumuşak dokularda meydana gelen, nadir görülen bir kemik kanseri türü) adı verilen bir kanserle savaşıyordu. Ölmeden önce yazdığı mektup okuyanları gözyaşlarına boğdu.

İngiliz gazete Daily Mail'in haberine göre; ölümünden sonra paylaşılmasını istediği mektupta şu cümleler yer alıyordu: "Şimdi 27 yaşındayım. Gitmek istemiyorum, hayatımı seviyorum" 

Yazı... '' Hala 27 yaşındayken kaçınılmaz kaderini fark edip kabul etmek garip! Günler cezalandırılır ve sen sadece geçmesini beklersin, ta ki o beklenmedik gelene kadar... Yaşlanıp kırışıklıklarımı dolduracağımı ve saçlarımı gümüş olacağımı hayal etmişimdir.. Hayat arkadaşımla hayat kurmayı planladım .. Ve çocuklarım ve torunlarım.. Bunu çok istiyorum.. canım yanıyor.

Hayat bu, kırılgan, değerli, öngörülemez, ve sahip olduğumuz her gün Tanrı ' nın bir hediyesi, bir hak değil.

Ayrılmak istemiyorum.. Ailemi seviyorum ve beni sevenlerle mutlu ve onlara borçluyum, ama maalesef bu benim kontrolüm dışında ve kontrol edemiyorum.

İnsanların, hayatın küçük ve önemsiz stresleri hakkında endişelenmelerini bırakmasını istiyorum.

Küçük sorunlardan şikayet ettiğiniz zamanlarda, gerçek sorunlarla karşılaşanları düşünün. Ve üstesinden gelmeye çalışın, bir şeylerin sizi rahatsız ettiğini kabul etmenizde bir sakınca yoktur ama düşünüp durmayın ve çevrenizin hayatlarını olumsuz etkilememeye çalışın.

Bugün kötü bir trafik sıkışıklığı geçirmiş olabilirsiniz, ya da çocuklarınız sizi uyanık tuttuğundan dolayı bu gece rahat uyumadınız, ya da saç kestirilmiş yetişkin bir kuaför olabilir, belki de güzel suni tırnaklarınızı bozmuşsunuzdur, ya da karnınız sarkıktır.. Tüm bu saçmalıkları atın.. Yemin ederim ölümcül bir hastalığınız varken bunları düşünmeyeceksiniz.. onları tedavi etmek için.. Hayata bir bütün olarak baktığımızda tüm bunların önemi yok.

Şimdi hiçbir şey yapamadan vücudumun gözlerimin önünde zayıf ve naif olduğunu görüyorum ve şu anda tek istediğim Noel Arifesini ailemle geçirebilmek.. ya da ortağımla başka bir gün.. Sadece bir gün daha.

İnsanların işlerinden şikayet ettiklerini ya da egzersiz yaptıklarından şikayet ettiklerini duyun, fiziksel olarak yapabildiğinize şükredin, vücudunuzun böbreklerinizi durdurduğu o an gelene kadar çalışıp egzersiz normal görünür. Nedir bu?

Kilonuz kusursuz olmasa bile görevlerini dolu dolu yerine getiren sağlıklı ve vücudunuzun nimetini takdir edin.

Her zaman ruhsal, duygusal ve psikolojik mutluluğunuzu bulmaya çalışın, profilinize atlayan tüm e-hesapları silin ve kendinize, arkadaşınıza veya olmamanıza dair kötü hisler verin, söz konusu olduğunuzda zalim olun!

Acı hissetmediğin her gün için şükret, soğuk algınlığı veya sırt ağrısı çektiğin günler için şükret, bileğin burkulduğunda, saçmalıklarını kabul et, bu şeylerin hayatını tehdit etmediği için şükret ve yakında yok olacaklar.

Başkalarına yaptığında, kendin için yaptığında hissettiğin mutluluktan daha fazla mutlu hissedeceksin.

Daha sonra harcamak için para kazanmak garip... Saatiniz geldiğinde normalde satın aldığınız şeyleri satın almak için dışarı çıkmayı düşünmeyeceksiniz çünkü anlamını yitirir, bunun yerine arkadaşınıza güzel bir şeyler satın alın, ailenizi ve arkadaşlarınızı akşam yemeğine davet edin, yemek yapın onlar için ya da onlara kahve yap, bitki veya parfüm al ve onlara bu hediyeyi verirken onları ne kadar sevdiğinizi söyleyin. 

Başkalarının zamanının değerini bilin, randevularınız da doğru olamayacağı için bekletmeyin, eğer bu tip kişilerseniz erken randevunuza hazırlanıyorsanız ve arkadaşlarınızın sizinle vakit geçirmek istemesini takdir edin, oturmayın bekliyorum, 

Mobil cihazınızın önünde bağlanmak yerine anlarınızın tadını çıkarın.. Bu hayatın arkasındaki anlamı, mobil ekranın önünde geçirmek veya mükemmel bir fotoğraf çekmek değil.., Soru şu: Bu saatler mi geçiriyoruz saç ve modumuzu yapıyoruz yüzümüzdeki kozmetikler buna değer mi? Bunu yapan kızları her zaman anlayamadım.

Yaşamak için çalış, çalışmak için yaşamamak, gerçekten kalbini mutlu eden şeyi yap, söylemek istemediğin şeyleri söyleme, insanların büyük başarıları olduğunu düşündüğü şeyleri yapmak için kendini strese sokma, mütevazı bir hayat yaşamak isteyebilirsin ve bu kabul edilebilir..

Ayrıca unutmayın, eğer kendinizi kötü hissettiren bir şey varsa, onu değiştirmeye cesaretiniz var, bu gezegenin yüzeyinde ne kadar zamanınız kaldığını bilemezsiniz, bu hayatta geriye kalanları üzgün hissederek harcamayın,

Son olarak.. Düzenli olarak kan bağışlamak gibi insanlığı etkileyen bir şey yapın, bazı hayat kurtarmaya katkıda bulunmanız sizi mutlu edecektir.

Kan bağışı hayatımı ekstra bir yıl boyunca korumaya yardımcı oldu, ailem ve arkadaşlarım arasında geçirdiğim yıl için sonsuza kadar minnettarım.

Mektup, Holly Butcher'ın ölümünden birkaç saat sonra internette paylaşıldı. 

Olgun bir ruh mesajını verdi ve gitti. Genç yaşta böyle bir bilince sahip olmak, yaşamı severken terk etmek zorunda kalmak, çokça düşünülmesi gereken bir durum.


6 Ağustos 2020 Perşembe

KADIN – ERKEK-İNSAN İLİŞKİLERİ ÜZERİNE

Aklımız erdiğinden beri içinde yaşadığımız toplumda bitmeyen kadın cinayetleri, bu konuda kendini yeterince sorgulamayan / eğitemeyen toplumumuz (eskiden gelişmekte olan diye tanımlanıyordu, şimdilerde gelişmeye direnen diye tanımlanıyor ) ve bu konuda yaşadığımız maddi ve manevi acılar, insan bir gün bunların biteceğine inanmak istiyor, ancak ömrümüzün 50-60 yıllık hayat bandında edindiğimiz kanaat, dünya durdukça bu tür olumsuz durumların yaşanacağı  ve devam edeceği yönündedir. Bunu nasıl önleyebiliriz veya azaltabiliriz ? 

İnsan evladının en büyük handikaplarından birisi bence budur, insan kendini tanımıyor, bazı şeyleri geç idrak ediyor, kendi sınırlarını  bilmiyor  yada karşısındaki  insanın sınırlarına saygı göstermiyor.
İçinde yaşadığımız evren de demeyecem, galaksi demek daha uygun olur sanırım. İçinde yaşadığımız galaksi de farklı gözüken gerçeklikler var, bu gerçeklikleri yeterince bilmeden bir çok şeyi anlamlandıramıyor / anlamıyor, olayları,  saldım çayıra mevlam kayıra yaklaşımı / felsefesi ile değerlendiriyoruz.

Konu ile ilgili, aklımın yettiği, dilimin döndüğü kadar, doğru bildiğimi sandığım düşünceleri / gerçeklikleri sizlerle paylaşayım; 

Fizyonomik farklılıklarımız aşikar olsa da yaşanan olayları kadın erkek diye ayırarak kutuplaşma oluşturuyoruz.  “Ne seninle nede sensiz olmaz” cümlesinin ifade ettiği gibi kadın erkek insan evlatları aslında birbirini tamamlıyor, birbirine ihtiyacı var,  uygun beraberliklerden mutluluk denilen duygu ortaya çıkıyor ve duygularıyla yaşayan bizler  bu duyguyu ve bu duygunun beynimizde ürettirdiği hormonları ( endorfin,dopamin, seratonin vb. ) çok seviyoruz, tersi olduğu zamanda üzülüyoruz.

İnsan evladını incelediğiniz vakit  fiziksel, duygusal ve zihinsel yapısı olduğunu görüyorsunuz. Burada çoğunlukla kadınların fiziken zayıf, duygusal olarak daha gelişmiş olduğu, tersininde erkek için, fiziken güçlü, duygusal olarak daha zayıf olduğu  söylenebilir. Zihinsel yapılarına da etkileyen birçok etken/argüman olduğu gibi, birinin zihin yapısı diğerinden güçlü diyemiyoruz.  Bu yapıları incelediğiniz vakit oluşturdukları diyagramların farklı olduğunu görüyorsunuz (yatay ekseni ömür, düşey ekseni zaman olarak değerlendirin ) ,  fiziksel yapıda ( ortalama ömrü 70-80 yıl kabulüne göre ) gelişim ömrün ortasına kadar zirve yapıyor, daha sonra başlangıç noktasına dönüyor, yani bir açı oluşturuyor. Zihinsel yapı, sıfırdan başlayarak ( zihninizi işletebildiğiniz sürece ) lineer bir doğru oluşturuyor, ölümde zirve yapıyor yada basit / sığ düşüncelere saplanıp kalırsanız ölmeden önce zihnen malül oluyorsunuz. Duygusal yapımız,  duygularımızın derinliğine ve etkilenme durumuna göre,  bir sinüs eğrisi çiziyor,



Bizi biz yapan kültürümüz var (kim olduğumuza ilişkin hikaye ), doğduğumuz andan itibaren, anne, baba, abi, abla, yakın akrabalar, arkadaşlar, eğitim ve öğretim veren okullarımız, meslektaşlar, bulunduğumuz çevrede ilişkide olduklarımız, içinde yaşadığımız rejimin öğretileri, dolaylı dolaysız beynimizin algısına takılan veriler, mensubu olduğumuz ailemizin kanıksadığı din ve hepsinden önemlisi diyecem, mizacımız var (doğuştan getirdiğimiz huylarımız ). Biz bunların bileşkesiyiz dersem pek kimsenin itiraz edeceğini sanmıyorum, zira dediğim gibi biz bunlarla sürekli etkileşim içindeyiz. Kendimiz dahil herkes birbirine kendi bildiğinin yada inandığının doğru olduğunu empoze ediyor, inandırmaya çalışıyor/ inandırıyor. Sevdiğimiz kişiler söylüyorsa doğru yada yanlış olduğuna bakmadan  kesin inanıyoruz, sorgulama  yok denecek kadar az, doğru bildiğimiz yanlışları idrak ettiğimizde iş işten geçmiş oluyor.

Yaşadığımız galakside astroloji denilen bir ilim var, çoğu kimse astrolojiyi bilim değil gazete sütunlarındaki fal olarak görse de, bunun fiziksel anlamda bir gerçekliği var, şöyle ki, galakside çekim gücü kanunu (Gravitasyon=Her kütle kendi ağırlığınca birbirini etkiler/ çeker ) var, bunun sayesinde gezegenler ve gezegene bağlı uydular, konumlarına (çizdikleri yörüngelere )  göre birbirlerini etkileselerde  biribirileriyle çarpışmadan bir denge/ ahenk içinde evrensel zekanın (yaratanın ) kurguladığı şekilde hareket ederler.

Gezegenler sadece birbirlerini değil, dünya üzerinde yaşayan canlıları da etkilerler, buna en güzel örnek dünyamızın uydusu ay dır, sularda / denizlerde bazan öyle etki yaratır ki 10-12 metreyi bulan med cezir (suların normal seviyeye göre yükselme ve alçalması) olayı oluşturur, düşünün fiziki bünyenizin % 70-85 sıvı olan bir canlısınız ve fiziki bedeninizin oluşturduğu, yaşamınızı idame ettirirken gereken farklı hormonlar var, bunların azlığı yada çokluğu sizin büyüyüp gelişmenizden tutun, duygu ve düşüncelerinizin durumunu etkiliyor, astrolojinin başlangıç noktasıda bence budur, gezegenler en büyük etkiyi doğduğumuz an yapmalarının yanında  yaşadığımız dönemler içindeki konum değiştirmeleriyle de bizleri etkilerler.

Astrolojiyi burada birkaç sayfa yada satırla açıklamak mümkün değil, sadece şunu söyleyebilirim, astroloji sistemi, bugün dünyada  var olan 7-8 milyar insana doğum ayına , anına ve doğum yerine(kuzey yada güney yarım küre veya doğum yeri koordinatlarına )  göre farklı karekter ve yapı (fiziksel, duygusal ) vermektedir. Oniki burç doğum ayına göre hesaplanırken on iki burçta doğum anına / saatine göre eklenmekte yani yirmi dört faktöryel insan yapısı ve karekteri oluşmaktadır. Yirmidört faktöryeli hesapladığınız vakit 24!= 1*2*3*4……23*24 = 620.448.401.733.239.000.000.000,00 gibi  620 sekstilyar,448 kentilyar,401 katrilyar,733 trilyar, 239 bilyar gibi ne kendini nede telaffuzunu kullanmadığımız miktarda bir rakam çıkar, yani mevcut astroloji sistemine göre her ne kadar dünya nüfusu bu kadar değilse de bu sayıda (620.448.401.733.239.000.000.000,00 ) farklı insan evladı karekteri mevcuttur, çok yakın aralıklarla / yakın yerlerde doğanlarda bile % 100  lük çakışma olmaz, yapı ve mizaç yönünden mutlaka farklılıklar vardır. Ayrıca astrolojinin temelinde bu karekterleri dörtlü (su, hava, ateş, toprak ) gruplara ve bunlarıda kendi içlerinde üçlü (öncü, sabit ve değişken ) olarak ana karekterlere göre  tasnif edebiliriz.
İnsanlar astrolojinin kendilerine doğdukları an verdiği yapı ve karekter uyumlarına göre bir mıknatıs hassasiyetinde birbirini çeker yada iterler. Gezegenlerin hareketi esnasında aldıkları etkilerinde yaptırımı yadsınmaz Bu çekme yada itme olayına haricen mizaçları(doğuştan gelen karekterleri )  aileden ve yaşadıkları çevreden aldıkları motivasyon yada paradigmalarında etkisi vardır.

Mizaçları (doğuştan gelen karekterleri )diyorum çünkü inanırsınız yada inanmazsınız doğuştan gelen karekter derken reenkarnasyonu kastediyorum. Bilim bunu kabul etmiyor ancak veriler bana göre reenkarnasyonun olduğu yönde, bakıyorsunuz hap kadar bir çocuk çok zor bir müzik eserini icra edebiliyor veya muazzam bir mesleki yetenek sergiliyor, aynı anne ve babadan aynı gen yapısına sahip olmakla beraber kardeşler arasında muazzam bilinç farklılıklarını görebiliyorsunuz.
Sonuçta İnsan yapısını =mizaç+astrolojik etkiler+aileden aldığı gen yapısı+aldığı eğitim+yaşadığı çevre+mevcut rejimin öğrettikleri+din ve öğretilerden aldığı etkiler+dolaylı dolaysız beynine takılan kanaatler ve ortaya çıkan bileşkeye göre sahip olduğu bu karekter ve yapı oluşturan argümanları kendi özgür iredesi ile ne kadar özümseyip sentezleyebildiği oluşturuyor.

Ağzı olan konuşuyor misali beyni olan düşünüyor/düşünebiliyor diyemiyoruz. Zira kendi özgür iradesini zamanında kullanamayan insan mutlaka başka şeylerden etkileniyor. Markete A malzemesini alma niyetiyle gidiyor, A nın yanında kurgulamadığı halde B yi yada C yi de alabildiği gibi bazan alması gerektiği A yı almadan çıkabiliyor.

Bana göre insanları kadın erkek diye ayırmak yanlış, insan ve çocuk olarak ayırmak daha uygun olur sanırım. 
Kendini oluşturan bu kadar farklı etkene sahip, kişilikli insan evladının, karşıt cinsle uygun ve uyumlu beraberlik oluşturabilmesi hakikatte o kadar kolay değil, gerek işlevini yitirmiş ananeler/gelenekler, gerek güncellenmemiş çağ dışı dinsel baskılar, gerek ilişki kurma niyetinin iyi yada kötü oluşu, başlangıçta güzel başlayan ilişkileri uzun vadede çıkmaza sokmakta ve ilişki mensuplarını mutsuz etmektedir, bildiğiniz gibi bazısı birbirini öldürmekle neticelenmekte, bunda kadın cinayetleri son zamanlarda almış başını gitmektedir. Bunun dışında katlanma kelimesi uygunsa fiziki cinayetin olmadığı, katlanılan, gündeme gelmeyen  ruhsal cinayetler de had safhadadır.

Bu olumsuz durumların meydana gelişinde, yukarıda yazdığım astrolojik farklılıkların dışında toplumun tavşana kaç tazıya tut diyen yaklaşımının, eğitici değeri olmayan düşük nitelikli tv. dizilerinin, verilen yetersiz/plansız  aile eğitiminin ve genel eğitim yapımızın yetersiz / plansız ve kontroldan uzak olmasının etkisi vardır.  Bu olumsuzlukları düzeltmek için;
Topluma kadın erkek ayrımı yapmadan, insan olma bilincini derin bir şekilde aşılamak lazım, 
İnsanlara kişisel özgürlüklerinin  diğer insanların yaşama sınırlarını aşmaması gerektiğini çok iyi belletmek lazım,
İnsan cinayetlerine geri dönüşü ve affı olmayan caydırıcı cezalar vermek lazım,
Çocuklarımızı ilk eğiten ve yetiştiren anneleri/kadınlarımızı, erkeklerden daha iyi eğitmemiz lazım,
Anne sonrası  çocuklarımıza eğitim veren öğretmenlerimizi eğitimlerini en iyi şekilde yapabilmeleri için maddi manevi desteklememiz lazım, 

12 Nisan 2020 Pazar

TİTREŞİM (VİBRASYON ), FREKANS VE DUYGU FREKANSLARI







Günümüzde bilimin geldiği noktada;

İnsan beyninin beş farklı (0 ile 100 hz ) frekans aralığında çalıştığı(teta, delta, alfa, beta ve gama beyin dalgaları) , 10 wat’ a kadar elektrik üretebildiği, sadece tam fiziki bedene sahip olanlara kolaylık için değil, daha çok fiziksel engellilerin ihtiyaç gösterdiği aksiyona göre düzenlenmiş araçlar, kullanıcının kafa bölgesine takılan kumanda aletleri ile çalıştırılabildiği,

Örnekler :

Ayrıca, daha önce sadece cansız maddelerde/elementlerde  olduğunu düşündüğümüz titreşim ( vibrasyon ), frekans ( saniyedeki titreşim  sayısı ) olayının aslında canlı cansız tüm varlıklarda olduğu hatta duygu ve düşüncelerin bile titreştiği / titreşim üretebildiği bilinmektedir,

Günümüzde biorezonans olarak telaffuz edilen frekansla tedavi yöntemleri hatırı sayılır derecede ilerlemiş ve uygulanmaktadır, yöntem çok basittir. Fiziki yapınızda şikayetçi olduğunuz kısmınız / organlarınız yada tüm bedeniniz özel geliştirilmiş frekans ölçme aleti ile taranmakta standart frekans değeri içermeyen hücre ve organlara rezonans uygulanarak düşük yada yüksek seyreden frekansları standart değere getirilmekte, fiziksel anlamda  iyileştirme sağlanmakta,  bundan sonra iyileşme halinin sürekliliği için  yapılması gereken yeme, içme ve hareket vb. davranışlar hastaya söylenmektedir, bu tür tedavide sadece fiziksel arızaların giderilmesi için değil ruhsal arızaların da giderilmesi içinde frekanslar  kullanılmaktadır.

Bilindiği gibi, üzerinde yaşadığımız evrenin dolayısı ile galaksimizin ve dünyamızın elektromanyetik bir yapısı vardır. Bu elektromanyetik yapı sadece kendini teşkil eden cansız elementleri değil, üzerinde yaşayan canlı varlıkları da etkilemektedir. Kaldıki fizikteki çekim yasası ( gravitasyon ) maddelerin kütleleri oranında birbirini çektiğini söylemektedir, en basitinden samanyolu galaksimizin bu prensibe göre işlediği bilinmektedir.

Cansız saydığımız maddeler / elementler mikroskop ortamında incelendiklerinde sahip oldukları atom, atom altı ve atom üstü elektron içeren yapılarıyla, birbirleri ile birleşme durumlarını, içinde yaşadığımız makro uzay yapısının bir benzerini mikro ölçekte yansıtmaktadırlar. 

Günümüz teknolojisi ile canlı cansız yapıların frekanslarının tespiti kolaylaşmıştır, dolayısı ile bu yapılardaki arızalı frekansları düzeltmekte kolaydır.

Mevcut dünyamızda, çoğu insan manevi hayatı keşfetmeye ve evrende olmanın rolünü daha fazla fark etmeye yöneliyor. Eskiden basit yeni çağ öğretileri olarak reddedilen şeyler  artık toplumda yaygın olarak uygulanmaktadır. Bunun nedeni daha iyi veya kapsamlı reklamcılık değil, bunun yerine zaman içinde etkili oldukları anlaşıldığı içindir.

Dahası, bu öğretilerin çoğu bilime dayanmaktadır ve dünyadaki eski medeniyetler tarafından zaten tanınmıştır. Modern dünyanın, bu öğretilerin yaygın olarak popüler hale gelmesinin uzun sürdüğü mevcut bilgi çerçevesine tam olarak anlaşılmadığı veya uymadığı her şeye şüpheci bir tavırla tepki gösterme eğiliminde olmasıdır. Böyle bir örnek titreşim yasası ve kullanımlarıdır.
İnsanlara artık daha yüksek titreşim semptomlarından ve frekanslarını nasıl yükselteceğinden bahsetmek kolaydır. Ama bunların hepsi ne anlama geliyor ve burada olan nedir?  Bunun için ilk olarak, titreşim yasasının temellerini anlayarak başlamalıyız.

Titreşim Yasası nedir?

Titreşim yasası, evrendeki her şeyin sürekli hareket ettiğini, farklı hızlarda titreştiğini belirtir . Bu hızlara frekans denir. Evrendeki hiçbir şey durmaz ve insanlar bile farklı frekanslarda sürekli titreşir. Sadece titreşim frekanslarımız farklı olduğu için, ağaçlar, mobilyalar ve çevremizin geri kalanı gibi etrafımızdaki diğer maddelerden ayrıldığımız görülüyor.
Her şey enerjiden oluştuğu için evrendeki maddenin her yönünün sürekli titreştiği kabul edilen bir bilimsel gerçektir. Bir cisimde yaşanan herhangi bir değişiklik sadece titreşim frekansını arttırmanın veya azaltmanın ve bir enerji formundan diğerine dönüşmenin bir sonucudur. Gerçekte, madde olarak gördüğümüz her şey farklı titreşim frekanslarında tezahür eden enerjidir, bunun özünde ise hepimiz büyük bir enerji okyanusunun parçasıyız. En küçük birimlere ayrıldığında her şeyin enerji alanı içerdiği gözlenmiştir. En düşük düzeyde, her şey Birleşik Alan denilen şeyle bağlantılıdır.
Titreşim Yasası, Çekim Yasası tarafından ön plana çıkarılan evrensel bir yasadır, ancak çekim yasası, titreşim yasası olmadan çalışamaz. Çekim yasası, Titreşim Yasası'nın bir türevidir. İçerisine dahil ettiğimiz farklı maddelerin her zaman titreşim frekansları gönderdiği gerçeği vardır ve bu da çevrede bir rezonans olduğunu gösterir. Bu gibi bir çekim havasını çeken Çekim Yasası'nın temelini bildiren bu çalışma prensibidir.

Titreşim enerjisinin varlığına dair kanıtlar

Titreşim yasasının çok fazla önem kazanmasının nedeni, titreşim enerjisinin varlığını gösteren daha fazla kanıtın keşfedilmesidir. Farkında olmasak da, etrafımızda titreşim frekansları olduğunu kanıtlayan çeşitli deneyler yapıldı. Bu örnekler aynı zamanda titreşimin hayatımızda nasıl çalıştığını gösterir.
İlk örnek, köpek düdüğünün kullanılmasıdır. Ultrasonik bir aralıkta ses frekansları yayar. İnsan kulağı sesi duyamaz, ancak köpekler ve kediler daha yüksek işitme aralıkları nedeniyle onu dinler. Araştırmacıların bu tür enerji frekansını yakalayamaması, var olmadığı anlamına gelmez.
Başka bir örnek, uzaktan uzaktan ürkütücü eylem ilkesidir '. En büyük fizikçi Albert Einstein, bir nesnenin söz konusu nesneye başka herhangi bir kişi tarafından fiziksel olarak dokunmadan önemli ölçüde etkilenebileceği kavramını popülerleştirdi. Bu alanda çeşitli deneyler yapılmıştır ve etki şimdi yakından ilişkili nesnelerin ilgili mesafe ne olursa olsun birbirlerini etkileyebileceğini gösteren dolaşıklık olarak adlandırılmaktadır. Birinin sadece bir çiftini gözlemlemesi veya etkilemesi gerekir ve diğeri dokunulmadan bile önemli ölçüde değişecektir.
Tuning çatal deneyi, iki nesnenin titreşim enerjisini nasıl paylaşabileceğini gösteren başka bir deneydir. Akort çatallarından birine lastik bir çekiçle vurulduğunda, titreşim hızlarını arttırır ve ses çıkarır. Diğer ayar çatalı üretilen frekansla yankılanır ve herhangi bir fiziksel temas olmadan titreşimi alır ve aynı hızda titreşmeye başlar ve ilk ayar çatalı gibi aynı ses çıkarır. Akort çatalları, Titreşim Yasasının işleyişinde hayati önem taşıyan rezonans unsurunun iyi örnekleridir.
Beyninizdeki ayna nöronlarının çalışma şekli, diğer nesnelerden titreşim frekansıyla toplanan veya yankılanan nesnelerin bir başka kanıtıdır. Bir kişi bir yabancıyla tanıştığında ve yabancı onlara mutlu bir şekilde gülümsediğinde, en olası tepki geri gülümsemek ve yabancıyı selamlamak olacaktır. Yabancının yüksek titreşimi beyniniz tarafından alınır.
Duygularla ilgilenen beyin kısmı üzerinde daha fazla çalışma yapılması, bireylerin endişeli ve korkulu olmaları durumunda diğerlerinde endişe ve korku duyguları yaratabileceğini göstermiştir. Olumsuz duygular yaşamanıza neden olan titreşim enerjisine sahip olmak, yalnızca evrendeki istenmeyen sonuçları size çeken olumsuz duygularla yankılanır.

Titreşim Enerjisi Nasıl Çalışır?

Titreşim enerjisinin nasıl çalıştığını tam olarak anlamak için, zihninizin ve düşüncelerin metafizik boyutla bağlantılı olarak oynadığı rolün farkında olmalısınız. Düşüncelerimiz her şeyin başladığı yerdir çünkü düşünceler enerji içerir ve aynı zamanda farklı frekanslarda titreşirler. Bilinçli zihniniz belirli düşünceler üzerinde yaşama alışkanlığı oluşturduğunda, bilinçaltı zihnine gömülürler ve beyinde baskın titreşime dönüşürler.
Titreşim Yasasında, mikrokozmosun makro kozmosa yol açtığını anlamak da önemlidir. İç dünya titreşimleriniz gerçekliğimizi şekillendirir ve dış evrende ne algıladığınızı belirler. İç dünya titreşimleri, dış evrendeki diğer benzer frekanslarla yankılanır ve bunları size çeker. Düşüncelerinizin kalitesi çevremizdeki çevreden ne getirdiğinizi ve onu tanımlayabileceğiniz farklı yollarla başarıya ulaşıp ulaşamayacağınızı belirler.
Zihin, düşüncelerimizi şekillendirmek için kullanılabilecek güçlü bir araçtır. Bir duygu yaşadığınızda veya geliştirdiğinizde, bilinçli olarak bir titreşimin farkındasınız demektir. Aklınızı, hangi fikirlerin gönderdiğiniz baskın titreşim haline geldiğini belirlemek için kullanabilirsiniz ve sonra bunlar ( insanlar, deneyim, nesneler ) frekansınızla rezonanslı titreşim enerjisi şekline gelecektir.
Bunun, bir şeylerin yanlış olduğunu söyleyen bağırsak hissinden, istediğinizde ortaya çıkan fırsatlardan, düşündüğünüz birinden bir çağrı veya mesaj almaktan vb. gibi meydana gelen birçok örneği vardır. Frekansları ve titreşimlerin seviyesini almak gibi titreşim düzeyini belirlemek gerekir. Zihniniz görselleştiriyor ya da odaklanıyorsa onu gerçek kılar. Hayalinizin gerçekleşmesi önce iç dünyanızda başlar. Bilim adamları tarafından bir grup basketbol oyuncusu üzerinde yapılan bir deney, yukarıdaki iddiadaki gerçeği en iyi şekilde yakalar.
Basketbolcular üç gruba ayrıldı. İlk gruptan hiçbir şey yapmamaları istendi. İkinci gruptan atış pratiği yapması ve üçüncü gruptan ikinci grup uygulamasını izlemesi istenmiştir. Deney sonunda birinci grubun atıcılık yeterliliğinin düştüğü, ikinci ve üçüncü grubun performanslarını artırdığı görülmüştür. Üçüncü grup sadece görselleştirme yoluyla gelişebildi ve beden eğitimi yapan grubun performansıyla eşleşebildi. Bu deney, zihnin, arzularınızı onlara odaklanarak gerçekleştirmenize yardımcı olma yeteneğini göstermektedir.

Titreşim frekansınızı artırma

Şimdiye kadar, farklı düşünce kalitesinin farklı frekansları işgal ettiğini belirlediniz. Daha yüksek titreşim frekansına sahip olmak pozitif sonuç verirken, daha düşük titreşim frekansı olumsuz etkilere neden olur. Titreşim frekansınızı artırmak, zihnin yeteneğine dokunmak ve onu istediğiniz şeye odaklamak anlamına gelir. Titreşim frekansları, en düşük utanç seviyesinden çizilebilir ve grafiğin en yüksek noktasındaki aydınlanma seviyesine kadar suçlanabilir. Grafik, daha düşük titreşim frekansının olumsuz etkilerini içeren daraltılmış seviye ve daha yüksek titreşim frekansının pozitif etkisinin bulunduğu genişletilmiş düzey olmak üzere iki bölüme ayrılmıştır.
Daha düşük bir titreşim frekansından daha yüksek bir frekansa geçmek sadece hızlı bir değişim meselesi değildir, bir geçiş döneminden geçmeniz gerekir. Bununla birlikte, yüksek titreşim frekansına sahip olup olmadığınızı, içinizde hissettiğiniz enerji miktarına ve ne kadar bilinçli olduğunuza bakarak anlayabilirsiniz. Her şeyin temelinde, yüksek titreşim frekansına sahip olmak, daha yüksek metafiziksel benliğinizle giderek daha fazla iletişim kurduğunuz anlamına gelir. Çoğu insan, spektrumun her iki tarafında nadiren% 100 olan çeşitli seviyelerde titreşim frekanslarına sahip spektrum boyuna denk düşer. Titreşim frekansınızı artırmak, hangi yönlerde geliştiğinizi ve hangileri üzerinde çalışmanız gerektiğini belirler.

Yüksek Titreşim ve Düşük Titreşim

Yüksek titreşime veya düşük titreşime sahip olmanın ne anlama geldiğinin daha net  açıklamak  için, her bir durumun niteliklerinin karşılaştırılması gerekir. Unutmayın, daha önce de belirtildiği gibi, her iki spektrumdan birkaç davranışa sahip olmak mümkündür.

Düşük titreşim frekansında ortaya çıkan özellikler arasında;

Apati (ilgisizlik duygusu ) ve kendiniz ile başkalarına karşı umursamaz bir tavır sergilemek.
Duygusal olarak uzak ve reaktif olmak
Uyuşukluk ve halsizlik ile sonuçlanan çok yıllık enerji eksikliği
Çaresizlik, OKB(Obsesif Kompulsif Bozukluk) , anksiyete ve depresyon gibi zihinsel sorunlarla mücadele etmek.
Genellikle kötü olan eski alışkanlıkları bırakamama mücadelesi
Fiziksel olarak uygunsuz ve sağlıksız olmak
Şişkinlik olumsuz duygular özellikle kızgınlık ve kıskançlık
Ya bir şey hakkında suçlu hissetmekten ya da suçlu hissetmek için bir şeyler aramaktan kaynaklanan bir suçluluk kompleksine sahip olmak.
Kötü seçimler yapma eğilimi
Hayatta ne istediğinize dair amaç veya kesin bilgi eksikliği
Madde bağımlılığı olabilir
Kötü beslenme ve beslenme alışkanlıkları
Başkalarına muhtaç olmak ve talep etmek
Kendini geliştirme ve hayatta ilerleme eksikliği
Tartışmacı olmak ve çok şikayet etmek
Kendini sabote etme eğilimi
Hayatta tatmin eksikliği
Başkalarını ve kendinizi affederek mücadele etmek
Hayatta alaycı ve şüpheci olmak
Başkalarına minnettar olmanın zorluğu
Hayatta kötü ilişkiler,  acıya neden olma,
Dünyada güzellik bulma veya fark etme güçlüğü

Öte yandan, yüksek titreşim frekansı aşağıdaki niteliklerde kendini gösterir;

Ne düşündüğünüzü, söylediğinizi, hissettiğinizi ve yaptığınız ve bunun etkileşimde bulunduğunuz insanları nasıl etkilediği konusunda yüksek öz farkındalık. 
Öz-farkındalık da duygusal olarak dengeli olmak
Benlik sevgisi ile benmerkezci olmama arasında sağlıklı bir denge  ayrımı
Oldukça gelişmiş bir empati duygusu ve aktif olarak başkalarının gözünden görme
İyi geliştirilmiş şükran bilgisi ve etrafınızdaki güzelliği farketme.
Harika bir mizah anlayışı ve gülümsemek ve gülmek ve başkalarının mutluluğunu paylaşmak
Yeterli öz disiplin, enerji ve canlılığa sahip olma
Kendiniz ve diğerleri için besleyici bir hislere sahip olma
Mutluluğunuz, maddi rahatlıklara, hoşgörülere ve arkadaşlıklara çok fazla bağlanmadığınız için çok fazla hayal kırıklığı yaşamadığınız anlamına gelir.
Yüksek sezgi duygusuna sahip olma
Haklı olmak ve argümanlar kazanmak için zorlayıcı bir ihtiyaç yoktur
Diğer insanların size açılması kolaydır ve empatinize eklenen bu durum, çatışmaya aracılık etmenizi ve öğüt vermenizi kolaylaştırır.
 Hayatınızın boyutları senkronize görünür
Yaşamınız ve düşünceleriniz geçmişte veya gelecekte değil, şimdiki zamana odaklanmıştır
Kendinizi ve başkalarını affetmek ve kindarlığa tutunmamak ya da suçluluk duymamak
Sabır ve hoşgörü, sahibi olmak
Hayatınızın net bir yön ve amaç sahibi olması var
Farklı fikirlere, deneyimlere ve inançlara açık fikirli bir yaklaşımınız var.
Yeteneklerinize ve kendinize olan artan özgüveniniz var.
İyi beslenme ve diyet alışkanlıklarınız var
Yüksek titreşimden gelen özellikler, sahip olmayı arzu ettiğiniz türdür. Zihinsel yeteneklerinize odaklanarak ve en çok düşündüğünüz şeylere uyum sağlayarak. Yüksek titreşimin birçok faydası ile, titreşim frekansınızı nasıl yükseltebileceğinizi bilmek önemlidir.

Titreşim frekansınızı nasıl yükseltebilirsiniz?

1. Aldığınız Bilgiye Dikkat Edin

Atmak istediğiniz ilk adım, aldığınız bilgileri kontrol etmek ve filtrelemek. Bilgi algınızı besler ve zihninizin neye odaklandığını belirler. Televizyon şovları ve filmler değerlendirilecek önemli bir kaynaktır. İzlediğiniz gösteriler ve hareketler, beyninizin aldığı titreşimi etkiler. Mutluluğun maddi şeylere dayandığı mesajındaki şiddet ve hoşgörüsüzlük, zihninizdeki titreşimleri kolayca etkileyebilir.

2. Düşüncelerinize Dikkat Edin

Titreşim enerjinizi artırmanın en etkili yollarından biri, düşüncelerinizin farkında olmaktır. Hangi düşüncelerin zihninize yerleşmesine izin verdiğinize ve böylece bilinçaltı zihninize gömüldüğünüze dikkat etmenizi sağlar. Bu olumsuz düşüncelerin engellenmesi anlamına gelmez, ancak ortaya çıktıklarında hemen onları tanımak ve beyninizi daha olumlu bir alternatife sokarak onları reddetmek anlamına gelir.

3. Çevrenizin Bilincinde Olun

Her nesnenin enerji içerdiğini ve çevreye titreşim yaydığını zaten biliyorsunuz. Çevrenizi zihninizi rahatlatan ve olumlu düşüncelere yönlendiren malzemelerle doldurun. Resimler, boyama ve evinizin ve peyzajınızın düzeninden ofisinizin nasıl kurulduğuna ve hatta ulaşım araçlarınıza kadar. Aynı şekilde, titreşim frekansını artırmaya yardımcı olduğu ve çevreden benzer nitelikler almanıza izin verdiği için çevrenizdeki güzelliğe dikkat etmeli ve minnettar olmalısınız.

4. Müziğinizin Size Söylediklerinin Bilincinde Olun

Müzik güçlü bir titreşim enerjisi aracıdır. Düşüncelerinizi hızlı bir şekilde olumlu niteliklere taşıyabilir ve sizi güçle doldurabilir veya depresyona veya endişeli hale getirebilir. Depresif veya acı dolu bir müzik dinlemeye devam ederseniz, zihinsel odaklanmanız hayatınızdaki acıya olacaktır ve sadece çevreden daha fazla negatif enerji çekeceksiniz. Müzik,  yüksek titreşim için ihtiyacınız olan enerjiyi ve motivasyonu sağlar.

5. Uyuşturucu ve alkol kullanımınızı azaltın veya tamamen kesin

Alkol ve uyuşturucu kullanımı zihinsel odağınızı ne kadar kontrol edebileceğinizi ve ayrıca bağımlılığa ve duyularınızı hafifletmenize engel olur. Düşüncelerinizin tam olarak farkında olmayı ve zihninizi kontrol etmeyi amaçlıyorsanız, duyularınızın tam olarak ayarlanması gerekir. Alkol ve uyuşturucu da kaygı seviyenizi yükseltmek veya depresyona neden olmak gibi olumsuz etkilere sahip olabilir.

6. Meditasyonu Yaşamınızda Düzenli Bir Uygulama Yapın

Meditasyon, daha bilinçli olmanıza ve sezginizi geliştirmenize ve kendiniz ile neye önem verdiğiniz hakkında daha fazla bilgi edinmenize yardımcı olur . Aynı zamanda iç gözlemi uygulamanızı ve hangi düşüncelere odaklanmanız gerektiğini belirlemenizi sağlayan bir alıştırmadır. Düşüncelerinizi vizyonunuzla hizalamanıza ve ilerlemenizi günlük olarak işaretlemenize yardımcı olur.

7. Vücudunuzu yüksek titreşimli gıdalarla besleyin

Gıdalar, titreşim enerjinizin gelişiminin hayati bir parçasıdır. Düşük titreşim enerjisine sahip gıdalar vardır ve bunları tükettiğinizde sizi daha zayıf bırakırlar. Kimyasal olarak işlenmiş gıdalar ve pestisitlerle kaplı olanlar, şekerler, süt ve un bazlı tahıllar düşük frekansta titreşir. Öte yandan, sebze ve meyvelerden fındık ve soyaya kadar olan organik gıdalar yüksek titreşim enerjisine sahiptir. Titreşim enerjinizin bireysel gıda gruplarından nasıl etkilendiği kişisel olabilir. Yiyecekleri tükettikten iki saat sonra nasıl hissettiğinizi kontrol ederek yiyecekleri vücudunuzda doğru etkiye sahip olarak anlatabilirsiniz.

8. Odağınızı Değiştirin

Odağınızı değiştirmek, titreşim enerjinizi arttırmak için daha aktif bir adımdır. Hayatta ne istediğinizi belirleyin ve buna daha fazla odaklanın. Buna düşüncelerinizi hedeflerinize ve hedeflerinize göre hizalamak denir. Baskın titreşiminize ne ulaşmak istediğinize odaklanmak başarınıza ulaşmanın yoludur. Buna karşılık, enerjiniz, çevrenizde başarılı olmak için ihtiyaç duyduğunuz fırsatları çekerek yankılanır.

9. Doğada Zaman Harcayın

Doğa pozitif titreşim enerjisiyle doludur. Özellikle boşa harcandığınızı ve boşaltıldığınızı hissettiğinizde titreşim frekansınızı artırmak için önemli bir destek almak harika bir kaynaktır. İç mekanda yapmak yerine, bahçenizde veya parkınızda yürüyüş yapın ve tercihen çıplak ayakla zaman geçirin. Ayrıca ayaklarınızı akarsulara sokabilir veya yüzmek için doğal havuzlara girebilirsiniz. Birleşik enerji alanına bağlanmanın en doğal ve anlaşılır yoludur.

10. Düzenli egzersiz

Yüksek titreşim enerjisiyle gelen özelliklerden birinin fitness ve iyi genel sağlık olduğunu gördük. Egzersiz yapmak, titreşim frekansınızı artırarak vücut enerji seviyenizi artırmanıza izin verir. Ayrıca sizi yaşam tarzı hastalıklarından uzak tutar ve vücudunuzdaki negatif enerjiyi kanalize etmenizi önleyerek frekans seviyelerinizi kaçırmasını önler.
Titreşim Yasasını ve nasıl işlediğini anlamak, hayatınızın farklı yönlerinde finans, kariyer, ilişkiler ve mutluluktan başarı elde etmenize yardımcı olabilir. Titreşim enerjisinin gücünü açığa çıkarmanın anahtarı, pozitif faydalardan geçmeniz için listelenen yöntemleri kullanarak enerjiyi yüksek tutmaktır.

Duygular, frekansları ve sonuçları

SIRA
DUYGU
DAVRANIŞ
DİĞER DAVRANIŞ
TİTREŞİMİ
SONUCU
1
Kendinden utanç duyan
başkasını aşağılar
eziyet eder
20 Hertz
Yok oluş
2
Suçluluk duyan
kin duyar
suçlar
30 Hertz
Yıkım
3
Duyguları körelen
başkalarını kınar
eleştirir
50 Hertz
Tıkanmak -çaresizlik
4
Yetersizlik duygusu hisseden
kibirle örtünür

75 Hertz
Keder -pişmanlık
5
Korkuyla yaşayan
cezalandırır

100 Hertz
Daha fazla korku
6
Doyumsuzluk hisseden
muhtaç olur

125 Hertz
Kölelik ve hayal kırıklığı
7
Öfke hisseden
intikam peşine düşer

150 Hertz
Nefret ve pişmanlık
8
Gururlu olan
talep eder
küçümser
175 Hertz
Balon gibi şişmek
9
İzin verip destekleyen
cesaret sahibidir

200 Hertz
Özgürlük ve güç kazanmak
10
Umutlu olan
ilham vericidir

310 Hertz
Değişime açık olmak
11
Kendisiyle barışık olan
uyumlu ve merhametlidir

350 Hertz
Affetmek ve aşmak
12
Anlamı gören
bilgedir

400 Hertz
Görünenin ötesini idrak etmek
13
Seven
sevilendir

500 Hertz
Yaratıcı güç ve ilhamla dolmak
14
Bütünlüğe kavuşan
birliği yaşar

540 Hertz
Sevinç ve dinginlik bir aradadır
15
Tamlığı deneyimleyen
mükemmelliği deneyimler

600 Hertz
Aydınlanmak
16
Öz ben’i deneyimleyen


1000 Hertz
Saf bilinç


Amerikalı Bilim Adamı Dr. David Hawkins , ( 1927-2012) frekanslar , frekansların bilinç düzeylerinde etkisi , ilişkisi üzerine binlerce araştırma yapmış ve ortaya Hawkins bilinç haritası denen Tabloyu çıkarmıştır. Yaptığı deneylerde , yüksek frekanslı duygu ve düşüncelerin ; düşük frekanslı olanlardan daha güçlü ve etkili olduğunu . En yüksek frekansa ulaşmış bir bilincin düşük frekanslı 70 milyon bilinci dengelediğini klinik olarak kanıtlamış ve Power vs Force of Consciousness ( Güç Kuvvete Karşı –Bilincin Anatomisi ) Kitabında detaylı olarak anlatmış


Bilinç Haritası

İlahi
Dünyevi
Seviye
Ölçüm Sonucu
Duygu
Süreç
Kendi
Var olmak
Aydınlanma
700-1000
Tarifsiz
Saf bilinç
Bütün
Mükemmel
Huzur
600
Mutluluk
Aydınlanma
Bir
Tam
Neşe
540
Sükûnet
Değişim
Seven
İyi
Sevgi
500
Saygı
Esinlenme
Bilge
Anlamlı
Mantık
400
Anlayış
Soyutluk
Merhametli
Uyumlu
Kabul
350
Affetme
Aşma
İlham verici
Umutlu
İstekli
310
Optimist
Niyet
İmkan veren
Doyurucu
Nötr
250
Güven
Bırakma
İzin veren
Yapılabilir
Cesaret
200
Olumlama
Güç kazanma
Kayıtsız
Talepkar
Gurur
175
Küçümseme
Şişinme
İntikamcı
Düşmanca
Öfke
150
Nefret
Saldırganlık
Reddetme
Hayal kırıklığı
İhtiras
125
Muhtaç
Kölelik
Cezalandırıcı
Korkunç
Korku
100
Anksiyete
Vazgeçme
Kibirli
Trajik
Keder
75
Pişmanlık
Umutsuzluk
Kınayan
Umutsuz
Hissiz
50
Çaresiz
Hareketsiz
Kindar
Şeytani
Suçluluk
30
Suçlama
Yıkım
Horgören
Zavallı
Utanç
20
Aşağılanma
Yok oluş

Yapılan araştırmalardan kritik seviyenin 200-cesaret olduğu, ölçümü 200 un altında çıkan duyguların düşüncelerin, durumların kişiyi ve çevresini zayıflattığı , yorduğunu, aşağıya çektiğini ortaya çıkartmış.

Bir başka ilginç bulguysa , yüksek bilinç frekanslarının şaşırtıcı sayıda düşük frekansı dengelediği yönünde . Bireylerden herhangi birinin bilinç frekansı yükseldiğinde , çok sayıda düşük frekanslı bilinci etkileyip dengeleme imkanı olması .

Tablo şöyle :

300 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 90.000 kişiyi,
400 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 400.000 kişiyi,
500 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 750.000kişiyi,
600 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 10 milyon kişiyi,
700 seviyesindeki bir kişi ise 200’ün altındaki 70 milyon kişiyi dengelediği görülmüş.

Pozitif ve herşeyi olduğu gibi kabullenen mutlu bir insanın yaydığı enerji, 90.000 insanin yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir.

Sevgiyi gerçek anlamda yaşayan bir insanın yaydığı enerji,750.000 insanin yaydığı düşük enerjiyi
dengelemektedir.

Barış ve huzur içinde yaşayan bir insanın yaydığı enerji,10 milyon insanin yaydıgı düşük enerjiyi dengelemektedir.

Mevlanalığı yaşayan bir insanın yaydığı enerji,70 milyon insanin yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir

Peygamber,budha seviyesinde yaşayan bir insanın yaydığı enerji ise tüm insanlıgın yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir...

Yapılan araştırmalar ve sonuç teyitleri yıllar sürmüş ve yüzbinlerce denek üzerinde çalışılmış.
Hawkins, insanlığın %85’inin 200’ün altında titreştiğini, son dönemde insanlığın ortalama
farkındalık seviyesinin 204’e ulaştığını, yani negatif-pozitif sınırını aştığını, ancak insanın anlamlı bir şekilde tatmininin 250’nin altında gerçekleşemediğini yazmaktadır.

Bireyler gibi, toplumların ve kültürlerin, ülkelerin, coğrafyaların da titreşim seviyeleri vardır. Bu titreşimler , o alanda yaşayan insanlar, bitkiler , toprak, hava, eşyalar,binalar vs tarafından
oluşturulmaktadır. 200’ün altındaki enerji alanları, açlık, kıtlık ve hastalıkların çok yaşandığı,cahillik ve işsizliğin çok olduğu, ilkel şartlara sahip ortamlardır. Tatmin edici bir yaşam 250 lerde başlamaktadır. 300’lerde teknolojik ve ekonomik olarak çok gelişmiş bir toplum mümkün olmakta,400’lerde ise yüksek bir eğitim, bilgi, kültür ve sanat seviyesi yaşanacaktır. 500, başka bir büyük sıçramanın gerçekleştiği bir eşiktir. 500’lerin sonlarında toplum artık spiritüel bir toplum haline
gelmektedir. 600, bütün topluma şefkat ve sevginin hâkim olduğu, bütün eylemleri sevginin yönlendirdiği bir seviyedir.
Şimdi tablonun 200 ün altında kalan ve 200 ün üstünde kalan kısımlarına tekrar göz atalım . Sonra dönüp içimize, düşüncelerimize, sözlerimize, dualarımıza bakalım . Biz acaba bu tablonun neresindeyiz. Yaşadığımız yeri, mahalleyi, kenti, ülkeyi, dünyayı iyileştirmek için bizim üzerimize
düşen nedir ?
Ünlü bilinç araştırmacısı, Dr. David Hawkins, uygulamalı kinesiyoloji yardımıyla insan duygularını
Ölçtü ve her duygunun belli seviyedeki enerji frekansına ve gücüne sahip olduğunu ortaya koydu.
Bu tablo Dünyaca kabul edildi. Şimdi onu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öne sunulan teorisi ise:
Her bireyin belli bilinç düzeyi vardır. O düzeydeki değer yargıları, inançlar, düşünceler, kurallar, sınırlar toplumun her bireyinde rezonans yaratır. Toplumdaki rezonans eden duygular hangileri daha çoğunluksa bireyler ona göre tepki, düşüncelerini, duygularını, davranışlarını sergiler.
Kısacası, insanın duyguları belli enerji dalgaları oluşturur, hangi duygular daha baskın hissediliyorsa, onlar rezonans ediyor ve daha fazla yayılıyor etrafa. Her duygu belli düşünce ve hayata bakışı ile bağlıdır.

Örneğin:

Utanç duygusu -duygu derecesi + 20. Duygu ölçümü çok düşür, enerjisi çok düşük. Ölümün bir adım öncesi diyebiliriz. Bu düzeyde kişi intihar tasarısı içindedir. Ya da bir seri katil adayıdır.

Kişinin tüm nefretinin kendisine yöneldiğini hayal edin. İşte bu yüzden insanın devamli utanç duygu içinde yaşaması en ölümcül olanıdır. Yok edici utanç, öfke, nefret, içe kapanık, hiç hissetme, paranoyak, psikoz, tehlikeli kişilik, sahte gurur.

Suçluluk duygusu -duygu derecesi +30. Utancın bir adım yükseğidir ancak intihar düşüncesi hâlâ varlığını korur. Kişi kendini bir günahkar olarak görür, eski suç ve hatalardan dolayı kendisini bir türlü affedemez, yargılar. Başaramadıkça, işler yolunda gitmedikçe hep kendini sorumlu tutar, suçlar, yargılar.. veya suçluyu dışarda arar, suçlar, yargılar. 

Apati/Tepkisizlik -duygu derecesi + 50 Ümitsizlik ve kurban edilmişlik hisleri hâkimdir. Öğrenilmiş çaresizlik baş gösterir. Evsiz ve ailesiz kişiler bu evrede takılıp kalmışlardır. Çaresizlik, umutsuz suçlayıcı, apati, yoksulluk, hissizlik, birkinlik, bağımlılık (insan, hayvan, madde).

Acı/Keder/Üzüntü -duygu derecesi +75. Bitmez tükenmez bir mutsuzluk, keder ve kaybetme hissi hâkimdir. Diğer deyişle depresyon... Sevdiğimiz bir kişiyi kaybettikten sonra bu safhaya ineriz.

Bunlara rağmen tepkisizlik evresinden daha iyidir, çünkü burada uyuşukluktan kaçmaya ve uzaklaşmaya başlamıştır kişi. Devamlı ağlamalı durum, trajedi, drama, kayıp yaşam, bağımlılık, depresyon.

Korku -duygu derecesi +100. Dünyanın tehlikeli ve emniyetsiz bir yer olduğu düşüncesi baskındır. Paranoya da diyebiliriz. Bu seviyenin üstüne çıkmak için genellikle yardıma ihtiyacımız olur. Ya da uzun süre burada kapana sıkışıp kalırız. Tutsak, korku, ceza, kıskanma, endişe, şüphe, totaliter yönetim ve kurtarıcıyı bekleme..

İstek/Arzu -duygu derecesi + 125. Bu duyguyu hedefler koyma ve bunları başarma güdüsüyle karıştırmayalım. Bu düzey bağımlılık, şiddetli arzu ve şehvet düzeyidir. Para, beğenilme, güç ve şöhret için... Tüketicilik, materyalizm evresi de diyebiliriz. Sigara, içki ve yabancı madde kullanımı
sık görülür. Kıskançlık, azru, hayal kırıkları, beklentiler, bağımlılık, para prestij ve güç kazanma tutkusu.

Öfke -duygu derecesi + 150. Düş kırıklığı ve hüsran baskındır. Özellikle de daha alt düzeydeki arzuların tatmin edilmemiş olmasından kaynaklanır. Bu düzey ya sizi üst düzeylere ilerlemek için kışkırtır ya da öfke içine hapseder. Yıpratıcı ilişkilerde genellikle taraflardan biri öfke düzeyinde,
diğeri de korku düzeyindedir. Kızgınlık, şiddet, saldırganlık, kavgacı, çabuk parlayan, abartılmış arzuların çaresizliğini yaşama..

Kibir/Gurur -duygu derecesi + 175. Kendimizi yavaş yavaş iyi hissetmeye başladığımız basamaktır. Ancak bu, yanlış bir histir. Çünkü dışsal etkenlere dayanır; para ve prestij gibi... Bu yüzden zarar verici ve yıpratıcıdır. Gurur düzeyi kişileri koyu milliyetçiliğe, ırkçılığa ve din savaşlarına sürükler. Nazileri düşünün. Akıl dışı bir yadsıma ve savunma sözkonusudur onlarda!
Dinsel tutuculuk da bu düzeyde kendini gösterir. Kişi inandıklarıyla öylesine bütünleşmiştir ki,inançlarına yönelik bir tehdidi kendi varlığına yönelik bir tehdit olarak algılar. Şaşkın ego, mağrur,talepkar, toplumdan onay beklentisi, milliyetçilik, politik, dinsel veya töre, gelenek tutumları.
duygusallığa önem vermeme, soğuk mantık

Cesaret -duygu derecesi + 200. Hakiki güç düzeyidir. Burada yaşamı ezici ve bunaltıcı değil kışkırtıcı ve heyecan verici görmeye başlarız. Kişisel gelişimimizin kokusunu alırız yavaş yavaş.
Ancak bunu yetenekleri geliştirme, kariyer yapma, eğitim ve benzeri şekilde tariflerle ifadelendiririz. Geleceği geçmişin bir tekrarı değil, bir gelişim süreci olarak görürüz. Güç, cesaret, yeniyi deneyimleme, özelleştireye açık, gelişime açık, üretkenliğe geçiş.

Tarafsızlık -duygu derecesi + 250. Bu düzey en iyi “yaşa ve yaşat” ilkesiyle özetlenebilir. Kişi esnek, rahat ve bağımsızdır. Kimseye hiçbir şeyi ispat etme derdinde değildir. Kendini güvende hisseder, çevresiyle ilişkileri gayet iyidir. Serbest meslek sahibi kişilerin büyük kısmı bu evrededir.
Çok rahat bir düzeydir. Kişi kendi kendine yeter, bazen de tembelliğe yatar. İhtiyaçları
nı önemser ama onlar için kendini zorlamaz ve tehlikeye atmaz. Çok da önemli değildir hani! Nötr, güven, deneme, tatmin, içsel gücün ve güvenin başlangıcı, yargılamayan, özgürlükçü.

Hazırlık -duygu derecesi + 310. Şimdi kişi güvende ve rahattır. Enerjisini etkin bir biçimde kullanmanın zamanı gelmiştir. Kendi kendine yetmek artık yeterli değildir. Daha iyisini, hatta yapabileceğinin en iyisini yapmayı kafasına koyar. Tarafsızlık evresinde önemsemediği zaman
yönetimi, verimlilik, organize olma kavramları üzerine kafa yorar. Bu düzeyi istek ve öz-disiplinin gelişmeye başladığı düzey olarak kabul edebiliriz. Bu evrede kişiler toplumun şövalyesidirler; başarırlar ve aksiliklerden şikayet etmezler. Bilinç daha organize ve disiplin altına alınmış haldedir. Optimist, teşvikli, umut eden, açık fikirli, istekli, dost, bütüne katkıcı, yüksek özsaygı.

Kabul etme -duygu derecesi + 350. Kişi dünyadaki rolünün getirdiği sorumlulukları kabul eder.
İnisiyatif fırsatlarına karşı tetikte ve uyanıktır. Bu düzeyde kişi yaşamı üzerinde daha yetkilidir ve yeteneklerini keşfedip kullanmaya başlar. Hedefler koyma ve bunlara ulaşma evresidir. İyi gitmeyen bir şeyler olursa (kariyer, sağlık, ilişkiler...) kişi ne istediğini belirler ve bu doğrultuda
gerekli değişimleri gerçekleştirir, adımları atar. Yaşamının büyük resmini belirgin bir şekilde görüyordur artık. Bu dönemde kişiler yeni kariyer olanakları yaratırlar, yeni mesleklere yönelirler
ya da farklı beslenme şekilleri uygularlar.

BU DÜZEYDE OLAN İNSANLAR -RADİKAL AFFETMEYE AÇIK, MANEVİ YAŞAMA VE BAKIŞ AÇILARI AÇIK. 

BEDEN-BİLİNÇ-RUH -DÖNÜŞÜM NOKTASINDALAR.+350 DUYGU DÜZEYİNDE KALABİLMELERİ DE EN KOLAY YOL - RADİKAL AFFETME SAĞLAMAKTADIR.
AYRICA BU SEVİYEDE UZUN SÜRE KALAN İNSANIN SOSYAL YAŞAMA VE DİĞER İNSANLARA OLUMLU VE DÖNÜŞTÜRÜCÜ ETKİSİ + 200 000 KİŞİ.
YANİ 1 KİŞİ + 350 de iken etkisi + 200 000 kişiyedir. Yani bu kişilerin enerji vibrasyonlarını ve duyguları yükseltmektedir.

KAYNAKLAR :·

 *   David Hawkins power & force kitabı    
·