/ Yazar Cem Özüak 20 Ocak 2013
/ INDIGO DERGİSİ
Bundan yirmi yıl önce size evrenin
aslında kocaman bir titreşim olduğu söylenseydi, küçük evren insanın da
etrafındaki her şeyle birlikte her an titreşmekte olduğunu ve hayatın sırrının
titreşimlerde saklı olduğu söylenseydi ne düşünürdünüz?
Muhtemelen
bu söylenilenlere çok fazla anlam veremez ve üzerinde de fazla durmazdınız. Çünkü
o zamanlar titreşimlerin bu derece önemli olduğu insanlık tarafından
bilinmiyordu. Gerçi hala da tam olarak bilindiği söylenemez… Halbuki bundan 100
yıl önce Nikola Tesla kendi icadı olan deprem makinesini anlatırken şu sözleri
söylemişti: “Birkaç saniyede binanın titremeye başladığını hissettim. On
dakika daha devam etseydim binayı ve sokağı yıkabilirdi. Aynı cihazla Brooklyn
Köprüsünü 1 saatten kısa bir süre içinde East River’a indirebilirdim.” Tesla
frekansların yani titreşimlerin sırrını kısmen de olsa çözmüştü. Tesla’ya göre
evren kocaman bir titreşimdi ve hepimiz bu titreşimin küçük birer
yansımasıydık. Ya da başka bir deyişle evren bir gitar, bizler de onun
telleriyiz ve diğer tüm tellerle birlikte her an titreşiyoruz. Bilim adamları
yüzyıllardır bu şarkıyı anlamlandırmaya çalışıyorlar ve sonunda notaları
keşfettiler. Şimdi de gitarın tellerini koparmadan melodiyi çözmeye
çalışıyorlar… Bu yazıda melodiye ait birkaç sol anahtarı vermeye çalışacağız.
Saniyede 10 bin kez hızla titreşen
canlıları göremiyoruz
Her
şeyin özü enerjidir. Kütle, enerjinin yoğunlaşmış halidir. Düşünce enerjidir.
Enerji sürekli titreşerek bir salınım oluşturur. Bizler de insanoğlu olarak
sürekli titreşen enerjileriz. Titreşim seviyemiz düşük olduğu için yeryüzünde
çökeltilmiş şekilde yani kütle-beden olarak hayatlarımızı devam ettiriyoruz.
Bizim titreşimimize uygun şekilde titreşen enerjileri de kendi titreşim
dünyamızda kütle olarak görebiliyoruz (diğer insanlar, hayvanlar, masa,
sandalye vs.) İnsan bedeninin doğal titreşim düzeyi saniyede ortalama 300
titreşimdir. Dünya işleriyle fazlaca ilgili olan insanlar bu titreşimin
altındadırlar. Frekans yani titreşim düzeyi arttıkça kişilerin doğaüstü güçleri
de artmaktadır. Şifa verme gücüne sahip olan kişilerin titreşim düzeyleri saniyede
ortalama 500 titreşimdir. 800 titreşim seviyesine gelindiğindeyse medyumik
güçler ortaya çıkar. 1000 titreşimin üzerinde telepati kanalı gayet akıcı
şekilde açıktır. Saniyede 10 bin titreşim seviyesindeki insan astral seyahat
yapabilir konuma gelir. Bu tıpkı bir gitarın tellerinin titreşmesi gibidir.
Gitarın telini oynattığınızda önce hızla titreşir, teli göremezsiniz. Sonra
titreşim azalmaya başlar ve tel görünür hale gelir. Bizler de şu anda saniyede
300 titreşimle birbirimizi görebiliyoruz ama saniyede 10 bin kez hızla titreşen
canlıları göremiyoruz. Onları boyut üstü varlıklar olarak adlandırıyoruz.
İçimizden pek azımız yani medyum diye tabir ettiğimiz kişiler onlarla temasa
geçebiliyor. Bazen kanal olarak da onlardan gelen bilgileri aldıklarını iddia
edebiliyorlar. Bu kişilerin bir kısmı şizofren hastası, bir kısmı dolandırıcı
olabilir ama titreşim seviyesini saniyede 10 binin çok üzerine çıkartıp zaman
mekan mefhumunu aşan insanların da var olduğu biliniyor. Çok büyük kahinler bu
frekans seviyesinde oldukları için söyledikleri pek çok şey doğru çıkmaktadır.
Duru görü yapan medyumlar kaybolan eşyaları bu şekilde bulabilmektedir.
Şifacılar tek bir dokunuşla hastanın hasarlı olan organına en uygun frekansı
vererek onu iyileştirebilmektedir. Şifacı ya da bioenerji uzmanı olarak tabir
ettiğimiz kişilerin yaptıkları şey özünde kendileri vasıtalarıyla hastaya doğru
frekansları vermektir.
Frekanslarla (titreşimlerle)
hastalıkları iyileştirmek mümkün!
Her
organın kendine özgü titreşimi vardır. Bedenin titreşiminin dışında organlar da
kendi aralarında farklı hızlarda titreşirler. Örneğin kalbin titreşim hızıyla
böbreğinki aynı değildir. Böbrek arıza yaptığında bu aynı zamanda onun
titreşiminde bir sorun olduğu anlamına gelir. Bir insanı kalbine iyi gelmeyecek
titreşimlere maruz bırakırsanız o kişi kalp krizi geçirip ölebilir. Bu şekilde
uzaktan suikastların yapılması bile teoride mümkündür. Doğru titreşim hayat
kurtardığı gibi yanlış titreşim de can alır. Dozer kullanıcıları, asfalt
delici vibrasyon cihazlarını kullanan kişilerin kalp krizi geçirip ölmeleri ya
da uzun vadede çeşitli hastalıklara yakalanmaları olasıdır. Çünkü bu cihazlar
çok güçlü titreşimlere sahip oldukları için vücudun titreşimini bozmaktadır.
Frekanslarla (titreşimlerle) hastalıkları da iyileştirmek mümkündür.
Her
titreşimin ölçüsü bir frekans değeriyle hesaplanır. Farklı titreşimlerin farklı
frekansları vardır. Bir titreşimin ne tür bir titreşim olduğunu frekans
değerleriyle ölçeriz. Frekans teknolojisi günümüzde kısmen de olsa tıpta
kullanılıyor ancak gün gelecek pek çok hastalığın tedavisi frekanslarla
yapılabilecek. Her hastalığa uygun frekans bulunacak ve hasta kişi o frekans
ortamına sokularak tedavi edilecek. O gün geldiğinde modern tıp ile alternatif
tıp birleşmiş olacak. Aslında bu bilinen bir şey ama hala hastalıkların
çaresini ilaçlarda arayıp duruyoruz ve bu durum ilaç sektörünün çok işine
yarıyor. Plasebo etkisi bile aslında frekansların değişmesiyle alakalı. İnanmak
denilen şey, hastanın hastalığa karşı tutumu değişince frekansının da değişmesi
ve hastalığın artık o frekansta kendine yer bulamamasından başka bir şey değil.
Birinin elini tuttuğunuzda bedeniniz otomatik olarak onun frekansına
ayarlanıyor. O halde kimin elinden tuttuğunuza dikkat edin çünkü eğer onun
manyetik alanı sizinkinden daha kuvvetliyse sizi kendi frekansına çekebilir ve
o frekans gerçekte size yaramayan bir frekans olabilir.
İlişkilerde de asıl mesele doğru
frekansı bulabilmekte…
Frekans
teknolojisi hızla gelişmeye devam ediyor. İleride öyle günler gelecek ki,
kişiler eş seçimini yaparken sadece kan uyuşmazlığına değil frekans
uyuşmazlığına da bakacaklar. Bu şekilde kimin kiminle anlaşamayacağı net bir
şekilde bilinebilecek. İyi başlayıp kötü giden ilişkilerin de sebebi
frekansların değişmesi aslında. On yıldır birlikte olduğunuz kişiyle artık
anlaşamıyorsunuz çünkü ikiniz de on yıl önceki frekanslarınızda değilsiniz
artık ve bugün apayrı iki frekansta yaşıyorsunuz hayatı. Kısmet dediğimiz şey
de frekanslarla son derece ilintilidir. Dünyanın iki ayrı ucunda da olsa en
doğru frekanslar her zaman birbirlerini buluyor. Tıpkı göçmen kuşların
yollarını bulması gibi dünyanın manyetik haritasında hepimizin ayarlı olduğu
bir frekans var ve kendimize en uygun frekansı bir göçmen kuş edasıyla
buluyoruz. Bazen de bulamıyoruz. İşte o zaman hayatımızda problemler ortaya
çıkıyor. Bizimkinden daha güçlü bir frekansın etkisine girdiğimizde kendi
manyetik alanımızdan kopuyoruz ve kendimizi kötü giden bir evliliğin içinde ya
da istemediğimiz bir işi yaparken bulabiliyoruz. İşte bütün bunların sebebi
yanlış frekanslar… İlişkilerde de asıl mesele doğru frekansı bulabilmekte.
Herkesin
kendisine en uygun titreşimi bulma potansiyeli vardır. Kendimizi dinlemek diye
ifade ettiğimiz kişinin bir karar vermeden önce içe dönme hadisesi de budur
aslında. Kendimizi dinlediğimizde titreşimlerimizi de fark ediyoruz ve
titreşimler iç ses olarak bizim için neyin iyi ve doğru olacağını bize
söylüyor. Bir miktar derin düşünme ve yalnız kalmak kendimizi yani
titreşimlerimizi anlamak için yeterlidir. Yeter ki kendimize bu fırsatı
verelim…
Alfa dinleyen kazanır /
ÜRÜN DİRİER Gazeteci Yazar www.urundirier.com/
Yazan: SONMUCİD on MAYIS 24, 2011
Ses frekanslarıyla beyin dalgalarını
yönetmek ve bilinç kontrolü sağlamak artık sadece orduların ve istihbarat
teşkilatlarının ilgi alanı değil. Başarısını ve çekiciliğini arttırmak, iş ve
okul hayatında ilerleme kaydetmek isteyenler, hatta sevgili bulmak isteyenler
bile alfa, beta, teta dalga boylarındaki ses frekanslarını dinliyor.
Dikkatli, dağınık, çekici, enerjik ya da
itici… Nasıl olduğumuzu ve kendimizi dış dünyaya nasıl yansıttığımızı
belirleyen beyin dalgalarımız. Uyanık ve tetikte olduğumuz dalga boyu beta,
yaratıcı ve hayalci olduğumuz frekans alfa örneğin. Uyumak üzere olduğumuzda da
beynimiz teta frekansında. Beyin dalgalarını yöneterek bilinç kontrolü sağlama
düşüncesi yeni değil. 70-80 yıllık bir mevzu. Tahmin edileceği üzere 2. Dünya
Savaşı yıllarında ABD ordusu ve Sovyetler Birliği bu konu üzerine yoğun
araştırmalar yapmış. Özellikle ses frekanslarıyla beyin dalgalarını yönetmek
üzerine. Şimdilerde ise bu bir trend haline geldi. Başarılı olmak ve sosyal
ilişkilerini geliştirmek isteyen birçok kişi, alfa, beta, teta titreşimlerindeki
ses frekanslarının bulunduğu mp3 ve CD’ler dinliyor. Bu türlü ses
frekanslarının yer aldığı, birçok yabancı kaynaklı web sitesi de var
internette. Hatta youtube’da bile çeşitli ses videoları bulmak mümkün. Dünyada
olduğu kadar Türkiye’de de kullanım alanının gün geçtikçe yaygınlaştığı Beyin
Frekans Teknolojisi, düşünceyle yaratılan tüm psikolojik ve fiziksel
problemlerin çözümünde kullanılıyor. Kişinin sosyal ortamlarda ya da
ilişkilerinde yaşadığı problemlerde; doğru iletişim kuramama yada sürdürememe,
özgüven eksikliği, sosyalleşememe, kendini ifade edememe, depresyona yatkınlık,
eğitim ve iş hayatında yaşadığı başarısızlıklarda, motivasyon eksikliği, dikkat
dağınıklığı, kronik yorgunluk, stresle başa çıkamama, konsantrasyon eksikliği,
hiperaktivite, migren ve baş ağrısı şikayetlerinde, kilo, sigara ya da
uykusuzluk gibi tanımlanmış birçok problemde artık frekanslar kullanılıyor.
14 yaşına kadar ‘alfa’dayız
Türkiye’de bu ses frekanslarını çeşitli
ihtiyaçlara göre kategorize ederek satışa sunan tek bir isim var. Akarma Eğitim ve Koçluk Hizmetleri kurucusu Banu Gökçül. Büyük firmalara
koçluk eğitimleri veren Gökçül, Beyin Frekans Teknolojisi’nin (BTF) mantığını
şu şekilde anlatıyor:
“Beynimiz betada titreşiyor, uyanıkken.
Beta 14-25 Hz arası frekansları alıyor. Betanın altı alfa. Alfa uykuya doğru
gittiğimiz, hayal kurduğumuz yer. Biz 14 yaşına kadar alfa frekansındayız.
Sıradan insanlar alfaya indiklerinde uyur, sıradan olmayan başarılı, zihnini
kontrol edebilen insanlar ise alfaya iner dinlenir, durur, zihinlerini düşünce
akışlarını izlerler. Biraz daha aşağısı teta en altta ise delta vardır. 0-2 yaş
arası herkes deltadadır. Bilim adamları delta hakkında henüz tam bilgiye sahip
değiller. Tek bildiğimiz, derin dinlendiğimiz, bedenimizin protein ürettiği
yerin burası olduğu. BFT kullanarak hazırladığımız CD’ler evde kulaklıkla
dinleyebileceğiniz, meditasyon gibi şeylerle uğraşmaya gerek kalmadan otomatik
olarak beynimizi dinlendiriyor. Beyin alfaya iniyor, yani düş kurduğun yere…
Özel bir titreşim aralığında CD’lere dönüşümsel mesajlar yükledik. Ben
başarılıyım, inançlıyım, güvendeyim, huzurluyum, yeterliyim, değerliyim gibi.
D&R’larda satılıyor.”
21
gün dinlemek şart
Banu Gökçül tarafından hazırlanan 5 BTF
CD’si var. “İş Hayatında Başarı ve Mutluluk, “ÖSS ve OKS’de Başarı”,
“Çekiciliği Arttırma ve Mutlu İlişkiler Kurma”, “Dikkat Dağınıklığı ve
Hiperaktivite Problemlerinden Kurtulma”, “Migren ve Baş Ağrısından Kurtulma”
CD’leri tanımlanmış problemlere yönelik beyinde oluşan olumsuz düşünce
kalıplarını olumlularıyla değiştiriyor. İki kulaktan ayrı frekans dalgalarının dinletilmesiyle
etki gösteren CD’lerin stereo yapısı ile yani kulaklıkla dinlenmesi gerekiyor.
Gökçül’ün anlattığına göre, herhangi bir davranışınızın, herhangi bir becerinin
içselleşmesi, yerleşmesi için 21 tekrar olması gerekiyor. Yani CD’yi en az 21
gün dinlemek gerekiyor. Koçluk hizmeti verdiği firmalardaki çalışanlara bu
CD’lerden dağıttığını ve çok olumlu geri dönüşler aldığını söyleyen Gökçül’ün
çalıştığı firmalar arasında Abdi İbrahim İlaç, Garanti Bankası, Paristanbul,
Vakıfbank ve Halkbank da var.
Amaç
beyni konser dinleme moduna getirmek
Kendisi de ses frekansları dinleyen
psikiyatrist Ali Hilmi Yazıcı, “Beyni özel dingin bir duruma getirme
yöntemlerinin içinde meditasyon, nefes teknikleri, sarkaç izlemek gibi
yöntemler var. Ancak beynin laboratuarda hazırlanmış ses dalgaları ile yapılanan
bir duruma getirilmesi daha heyecan verici, daha etkili bir yöntem olabilir”
diyor. Ses frekansı dinlemekteki esas amacın beynin ‘alıcı’ yani öğrenmeye açık
en ideal noktasına ulaşması olduğunu söyleyen Yazıcı, şu şekilde açıklıyor:
“Buna konser dinleme durumu denir. Yani bir klasik müzik konserini dinlemek
gibi, kaygının olmadığı, tüm alıcı dikkatin endişesiz bir şekilde en iyi hale
geldiği duruma ulaşmak amaçlanır. İster öğrenme sürecini iyileştirmekte
kullanılsın, ister diğer amaçlarla kullanılsın buradaki en değerli nokta
bireyin gevşemeyi öğrenmesidir. Hemen herkeste mevcut olan MP3 çalarlara
yüklenebilecek bu özel kayıtlar stereo dinlendindiğinde kısa süre için çok
etkili bir gevşeme hali sağlayabilir ve bunun son derece yararlı, insanı
tazeleyen etkisi bilinen bir gerçektir. Kaygının ve gerginliğin yoğunluğuna
bağlı öğrenmedeki engeller de bu şekilde çok etkin bir şekilde aşılabilir.”
Alfa
ruh halini iyileştirir
Psikiyatrist Dr. Tanju Sürmeli ise
frekans terapinin uyku bozukluklarında, dikkat eksikliği hiperaktivite
hastalığında, panik atak, genel anksiyete bozukluğu, depresyon, travma sonrası
gelişen stres hastalığında, migren ve baş ağrılarında başarılı olarak uygulanabildiğini
söyleyerek, Nörolog Prof. Dr. Yakov Levine (Moskova Tıp Akademisi Uyku
Bozuklukları Merkezi direktörü) tarafından kullanıldığını belirtiyor. Sürmeli,
sağlıklı alfa üretiminin zihinsel beceriyi, rahatlama duygusunu, yaratıcılığı
arttırarak ruh halini iyileştirdiğini söylüyor.
Hastaları alfa ile iyileştiriyor
Dr. Güner Bilgin de hastalarının
tedavisinde hipnoz ile birlikte alfa frekansından da faydalanıyor. Sigara
bıraktırma, derslerde başarıyı arttırma, uykusuzluk, ağrı, aşırı kilo alma,
panik atak ve kanser hastalarının yaşadığı stresi giderme gibi konularda hastalarına
alfa ve teta frekanslarıyla yardımcı olan Dr. Bilgin şu örnekleri veriyor: “En
son panik atak şikayeti ile gelen bir hastam 43 yıldır , 12 yaşından beri evden
dışarıya çıkmada sorunlar yaşayan bir kişiydi. Hastanın bu korkusunu ortadan
kaldırdık. Nedensiz sıkıntı yaşayan ve üniversite sınavına gireceği halde hiç
ders çalışmak istemeyen bir öğrenciyi de tedavi ettik. Daha önce bir akciğer
kanseri hastası ile çalışmıştım. Hastanın büyük bir gerilimi, gerginliği ve
sıkıntısı vardı. Şiddetli sırt ağrıları çekiyordu. Seansımız bittiği zaman ilk
defa olarak aylardır belki de yüzünde bir gülümseme vardı. Ağrıları tamamen
ortadan kalkmıştı. Daha sonra tekrar ortaya çıktılar. Ancak hasta hiç ilaç
kullanmadan hipnoz ve alfa frekansı kaydını dinlemekle rahatlayabileceğini fark
etti.”
Sezgiler artar, doğru zamanda doğru
yerde olunur
Ayşen Edis (Edis
Danışmanlık Kurucusu)
“Meditasyon veya Alfa Seviyesinde olmak,
dakikada binlerce düşünce üreten bilinçli beyni sakinleştirir. Bu
düşünceler durdurulunca, içsel bilincimiz öne çıkar ve biz kendimizle daha
barışık oluruz Bunun sonucunda da pek çok yarar sağlanır. Bilincin boğuştuğu
pek çok sorun, kolayca çözümlenir. Böylece yaratıcılık, ilham, düşüncenin
netleşmesi gerçekleşir. Araştırmacılar, bilinçli kalarak beyin
frekansları yavaşlatıldığı zaman psişik güçlerin ortaya çıktığını söylemekte.
Çünkü beta frekansında mantıksal düşünce sürekli olarak aldığımız psişik
algıları engeller. Alfa seviyesinde ise daha yüksek bir farkındalığa ulaşarak
evrenin akışı ile uyum içinde olunduğu fark edilir. Gevşemiş ve alıcı konumda
olunduğu için sezgi sinyalleri hemen algılanır. Bir başka deyişle doğru zamanda
doğru yerde olunur. Kişiler kendi kendilerine sık sık ‘’iyiki …..
yapmışım.’’derler. Alfa seviyesi ayrıca beraberinde, gerçek bir duyusal gevşeme
ve beden hakkında yeni bir farkındalığı da beraberinde getirir. Biz 16
zihin egzersizinden oluşan Silva metodu ile beyin eğitimi yapıyoruz, bu noktada
alfa frekanslarını da yardımcı olarak kullanıyoruz. Ve böylece bir problemle
ilgili olarak yapılması gerekenlerle hayal gücü ilgilenir. Kararlar, sorunlara
çözüm bulmaya en uygun seviye olan alfa seviyesinde beynin bu muhteşem
işlevselliğinden yararlanılarak verilir.”
Deneylerle ıspatlanmıştır
Mehmet Aslan (astralseyahat.com kurucusu)
Konsantrasyon eksikliği, uyku
düzensizliği gibi sorunlar başta olmak üzere bir çok sorun beyin dalgalarının
düzenlenmesiyle aşılabilir durumda. 1974 yılında kurulan Monroe Enstitüsü’nde
insan beyin dalgalarının hangi şartlar altında dışarıdan etki edilerek tekrar
düzenlenebileceği araştırılmış ve üretilen ses dalgaları ile beyin
frekanslarının tekrar düzenlenebilirliği saptanmıştır. Örneğin uyku sorunu
çeken, yani Beta frekansı ağırlıklı çalışan ve Alfa frekansına geçişte zorluk
çeken beyne, özel üretilmiş ve stereo ortamda belli sürelerle dinlenmesi
durumunda beynin frekans aralığını istenen aralığa getirebilen ses dalgaları
üretilmiş ve bunların deneyleri yapılmıştır. Bu yöntemle sadece uyku sorunu
yada konsantrasyon eksikliği gibi sorunlar değil, meditatif duruma geçmekte
zorlananlar, beyin yorgunluğu yaşayıp hızlı bir biçimde beyin dalgalarını
yavaşlatarak dinlenmek isteyenler, bilinçli rüya görmek yada astral seyahat
gibi bazı psikolojik çalışmaları deneyimlemek isteyenler tarafından da
kullanılmak üzere bazı ses dalgaları ve özel frekans aralıklarında sesler
üreten programlar üretilmiştir. Uyku düzensizliği için beyin dalgaları 0-4 Hz
arasına çekilmeye çalışılırken, rahatlama, meditatif hal gibi çalışmalar için
8-13 Hz arası, bilinci açma, hafıza geliştirme gibi çalışmalarda da 14-27 Hz
gibi beyin frekansları hedeflenerek çalışmalar yapılmakta. Ancak epilepsi
hastaları, kalp pili kullananlar, kalp rahatsızlığı ya da panik atak gibi
rahatsızlıkları olanların bu tür çalışmalarda aktif olmalarının sakıncalıdır.
Psikoaktif ilaç kullananlar ya da sakinleştiricilerle birlikte bu tür
çalışmaların yapılması da ağır tahribata yol açabiliyor.
BTF CD’lerini deneyenler anlatıyor
“İş Hayatında Başarı CD’sini dinledim ve
gerçekten de çok büyük değişimler yaşadım iş hayatımda.” –Murat Şahbaz
“Öncelikle dinlemeye başlar başlamaz
hayatınızda mucize değişimler olacağını beklemeyin. Sabredin. Bir süre sonra
nasıl olayların değişmeye başladığını görüp şaşıracaksınız. Ben de öyle oldu.
Herkese tavsiye ediyorum.” -Tuğba Öksal
“Dikkat Eksikliği CD’si aldım.
Uykusuzluk problemim vardı artık mışıl mışıl uyuyorum. Sabahları zinde
uyanıyorum. Bağışıklık sistemim de harika.” -Deniz Bal
“İlişkilerle ilgili CD’yi dinledim.
Artık gerek duygusal ilişkilerimde gerekse arkadaşlarımla olan ilişkilerimde
daha anlayışlı ve sabırlı bir insana dönüştüm. Benim isteklerim olabileceği
gibi karşı tarafın da olabileceğini idrak ettim. Ayrıca CD’yi dinlerken, beni
anlayan, esprilerime gülen, ruhumu okşayan bir sevgili hayal etmiştim. Ve
oldu.” -Aysel Toprak
“Önce İş Hayatında Başarı CD’sini
dinledikten sonra, parasal durumumla ilgili kişilerle olan
ilişkilerimde temizlenme süreci yaşandı. Şubat ayında iş degiştirdim, hem de
iki katı maaş teklif edildi, artık daha başarılıyım.” -Perma Yanaşan
“Sınava hazırlanırken dinledim CD’yi.
Boğaziçi İnşaat Mühendisliği’ni kazanmayı çok istiyordum. Ve kazandım.” -Mehmet
Soysal
“Merakımdan aldım. Bugüne kadar pek çok
ilaç, doktor denedim. İnanmıyordum fakat 21 güne bile kalmadan baş ağrımın
kalmadığını hayretle gördüm. Herkese tavsiye ederim.” -Meral Meriç
Rahatlamayı
beklerken baş ağrısını tetikleyebilir
Galatasaray İletişim Teknoloji Müzik
Akademisi’nin kurucusu, ses mühendisi Suden Pamir, konuyu teknik olarak şöyle
anlatıyor: “ Ses koku tat his görüntü renk değisik organlarımızla algıladığımız
enerjilerin tamamı beynimiz için elektrik akımıdır. Mesela burnumuz vasıtasıyla
algıladığımız bir kokunun beyinde yaratacağı elektrik değerleri, kulak yoluyla
iletilen sesle simule edilebilir ve beyin o kokuyu algılayabilir. Söz konusu
ses frekansları beynin maskeleme etkisinden faydalanılarak yapılmış. Örneğin iki
kulağa ayrı ayrı 400 ve 410 Hz’lik iki frekans verilerek beynin aradaki fark
olan 10Hz’i duyması hassasiyeti sağlanıyor. Böylece düşünce düzeyi alfa
aralığına getirilerek kişi rahatlatılıyor. Ancak tehlikeye de dikkat çekmek
isterim.
Siz 10 Hz’lik bir fark yaratmış olsanız
dahi, dinleme araçları veya ortamı kalite ve kapasitelerine göre yüzde 10’lara
varan armonik distorsiyon ile yanal frekanslar üreterek, dinleyiciyi hedefinden
saptırabilir. En kaliteli aygıtlarda bile bu sapmanın yaklaşık oranı yüzde 3’tür.
Bu yüzden sigarayı bırakmayı umarken başka bir bağımlılık edinebilir,
rahatlamayı beklerken baş ağrısını tetikleyebilir, uyumaya çalışırken sabaha
kadar gözünüzü yumamaz hale gelebilirsiniz.”
Dr. Erkan Sarıyıldız: Hastalıklar frekans ayarlarının
bozulmasından kaynaklanır
05.01.2016 Salı
13:57 - Son Güncelleme: 06.01.2016 Çarşamba 12:00
İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan
Sarıyıldız, insan bedeninin frekanslardan oluştuğunu belirterek, olumsuz duygu
ve düşüncelerin organların titreşimini bozduğunu iddia ediyor. Sarıyıldız,
frekans ayarlarıyla oynayarak hastalıkların iyileştirilebileceğini belirtiyor.
Ürün
Dirier
urundirier@karar.com
Biyofizikçi Alman doktor Fritz Albert
Popp, bütün canlı hücrelerin ışık saçtığı ve ışığın kaynağının DNA olduğuna
dair bir makale yayınlamıştı. Makaleye göre DNA birden çok frekans yayınlıyordu. Dr.
Raymond Rife ise belli frekansları kullanarak virüs ve bakterilerin yok
edilebildiğini bulmuştu. Nikola Tesla insan vücudunun yaydığı frekansları, dış
frekanslardan yalıtabildiğimizde hastalıklara karşı büyük bir direnç
geliştireceğimizi savunuyordu. İsveçli radyolog Bjorn Nordenstrom, bir tümörün
içine bir elektrot yerleştirip doğru akım verildiğinde tümörün eridiğini test
etmişti. Dr. Robert O. Becker ise “The Body Electric” adlı kitabında insan
vücudunun elektriksel frekanslarını ortaya koydu. Araştırmalar her canlının bir
frekansa sahip olduğunu ve dahası hepimizin çevremizdeki frekanslardan
etkilendiğini gösteriyor. Amerikalı doktor Bruce Tainio insanların ve gıdaların
biyofrekanslarını ölçmüştü. Buna göre sağlıklı bir insan vücudunun 62-68 MHz’lik
bir frekans aralığı var. Hastalık ve rahatsızlıklar 58 MHz’de baş
gösteriyor.
Dua insan frekansını 15 MHz yükseltiyor
Araştırmalarda olumsuz ve olumlu
düşüncelerin vücut frekanslarımız üzerindeki etkisi de incelendi. Olumsuz
düşüncelerin insan frekansını 12 MHz kadar düşürdüğü, olumlu düşüncelerin
frekansı 10 MHz kadar yükselttiği tespit edildi. Dua da frekansı 15 MHz kadar
yükseltiyor. Esans yağlar da kişinin frekansını yükseltmede önemli bir rol
oynuyor. Gül yağı ve günlük gibi yüksek frekanslı esanslar ruhsal dengeyi
sağlayabiliyor.
Ancak iç ve dış etkenler zaman
içerisinde frekans ayarlarımızı bozarak hücresel yıkıma sebebiyet veriyor.
Neyse ki frekans ayarlarımızı düzeltmek artık mümkün. Konuyla ilgili kullanılan
son teknolojiyi, hastalık frekanslarını, duygu ve düşüncelerin titreşimimizi
nasıl bozabildiğini konuşmak üzere İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan Sarıyıldız
ile bir araya geldik.
Dr. Erkan Sarıyıldız
Hastalıklar duygu ve düşüncelerde başlar
Son kitabınız “Anormal Kitap” dahil hemen tüm kitaplarınızda hastalıklara
en temelinde duygu ve düşüncelerimizin yol açtığını söylüyorsunuz. Hangi duygu
ve düşünceler hangi hastalığı tetikliyor?
Kurban hissetme, sevilmeye layık olmadığını düşünme ve değersiz hissetme
gibi duygu ve düşünceler uzun süre aşılamadığında bedenselleşerek hastalık
haline geliyor. Örneğin kendini ifade etme sorunu yaşayan, kendini yeterince
dışa vuramayan insanlarda tiroid hastalıkları sık görülür. Hayata dair olumsuz
kodları çok olan insanlarda migren görülür. Sevildiğine inanmayanlarda,
sevilmeye layık olmadığını düşünenlerde, sevgi açlığı olanlarda kalp
hastalıkları yaygındır. Hayatta kendini kurban rolünde hisseden, hayatından
hoşnutsuz olanlarda mide ve barsak sorunları görülür, öfkesini içine atanlarda
hassas barsak sendromu, geleceğe ait güvensiz hisseden ve ilerleme korkusu
duyanlarda hareket sistemi hastalıkları olur. Yani bel, bacak, diz ve kalça
ağrıları yaşar. Toksik duygular, acı veren duygular böbrek sorunlarına yol
açar. Mesela iyi insanlar çabuk ölür diyoruz ya, bunun nedeni iyi insanların
kendilerini yeteri kadar ifade edememeleridir.
İyiler erken ölür, çünkü…
Bu nasıl ölüme yol açar?
Kime iyi dersiniz, gerektiğinde yanınızda olan, yardım eden yani veren
insana iyi dersiniz. Vere vere kendine kalmayan insana… Bu insanlarda sonunda
enerji bedeninde çatlaklar oluşur ve kalp hastalıklarından erken yaşta ölürler.
Ama fedakarlık inancımıza göre güzel bir şey…
Elbette öyle ama eğer karşılık beklemiyorsanız. Eğer "sevilmeye layık
değilim" duygusundan dolayı, sevilmek için, iyi insan desinler diye verici
bir insan haline geldiyseniz o zaman hep kaybeden olursunuz. Verdiğinizi geri
alamazsınız. Ama karşılıksız verirseniz daha da yücelirsiniz.
Tekrar düşüncelere gelecek olursak, düşünceler sağlığımızı nasıl
etkileyebiliyor? Bilimsel bir tarafı var mı bu iddianın?
Bilimsel olarak ispatlanmıştır ki maddenin yüzde 99.9’u boşluktur, kuantum
alanıdır. Biz de aslında boşluktan oluşuyoruz. Geri kalan 0,1’lik partikül
alanı. Yani biz aslında titreşim enerjisiyiz. Düşünceler ise, enerjinin en ince
titreşimi olduğu için enerji bedenimizin dış bölgelerindedir. Bu nedenle
olumsuz düşünceler devam ettikçe en dış katmandaki enerji akış bozukluğu her
seferinde bir kat alta geçer. Bunu elmanın üzerindeki çürük gibi
düşünebilirsiniz. Zamanla elmanın içine doğru yayılır. Sadece duygu ve
düşünceler değil, dış faktörler, kimyasallar, katkı maddeleri, teknoloji ve
gıdalar da bedenimizin yaydığı titreşimleri bozabiliyor. Her organ, her doku
aslında sağlıklı olduğunda belli bir frekansta titreşiyor. Bu titreşimlerin
bozulması sonucu hastalıklar oluşuyor. Bu titreşimleri olması gereken standart
frekansına getirdiğimizde iyileşme süreci başlıyor.
İlk NASA’da geliştirildi
Vücudumuzdaki bu bozulmuş titreşim alanlarını saptayarak olması gereken
frekansa getiren bir teknoloji var. Siz de onu kullanıyorsunuz. Nedir bu
anlatır mısınız?
Scıo diye bir frekans cihazı. Bedene 12 bin ayrı frekans göndererek geri
dönen tepkilere göre hastalıkları, genetik yatkınlıkları, alerjileri, asit-baz
dengesini, hormonal bozuklukları ve hastanın ruh halini analiz ediyor. Bu
cihazın ilk prototipi NASA’da geliştirilmiş. Uzayda hastalanırlarsa diye
astronotların kullanması için. Şimdi çok geliştirilmiş. Tüm dünyada
kullanılıyor ancak ilaç tröstlerinin baskısından dolayı genele yayılamıyor
maalesef. Sadece Güney Amerika ve Avustralya’da genel sağlık sistemi kapsamına
alınmış durumda.
Peki bir tıp doktoru olarak birçok insan için inanılmaz gibi görünen bu
yaklaşım tarzına nasıl ulaştınız?
Klasik Batı tıbbını reddetmiyorum ben. Zaten 20 yıldır Acıbadem
Hastanesi’nde dahiliye uzmanı olarak çalışıyorum. Ama Batı tıbbının yeterli
olmadığını da her zaman hissettim. Bu frekans teknolojisiyle Batı tıbbını
birlikte kullanmak çok faydalı oluyor. Birbirlerinin boşluğunu
kapatıyorlar.
Batı tıbbı bataklığı kurutmuyor
Batı tıbbının boşluğu nerede?
Biz Batı tıbbı yöntemleriyle sadece semptomları gidermeye yönelik
çalışıyoruz. Kaynağa ulaşmıyoruz. Sadece sinekleri öldürüyoruz, bataklığı
kurutmuyoruz. Tıbbi tedavilerin çoğu, sorunu yokmuş gibi görmeye çalışarak
sağlıklı hissettirmeye çalışmaktan ibaret. Tansiyon, kolesterol, şeker
hastalığı tedavisi… Hepsi bozulmuş değerleri ilaç aldığı sürece normale
getirmekten ibaret. Sadece semptomları bastırıyoruz. Titreşimi bozulmuş
alanları bularak uygun frekansa getirmek ise, bataklığı kurutmaktır. Hastalığın
sebebini ortadan kaldırmaktır. Mesela placebo etkisi denen bir şey var
biliyorsunuz. Hastaya yediği şeker zehirli olduğu söylendiğinde, zehirli olmasa
bile hastalık belirtileri göstermeye başlıyor. Hastaya çok güçlü bir ilaç
olduğu söylenen şeker hapları ise, ilaç içermedikleri halde mucizevi bir
şekilde iyileşmeyi sağlıyor. Buna placebo etkisi diyor geçiyoruz. Peki nedir
burada iyileşmeyi sağlayan? Duygu, inanç ve düşünceler ile titreşimlerin
düzeltilmesinden başka bir şey değildir aslında.
Çin Olimpiyat takımı frekansla hazırlanıyor
Peki bu Scıo her hastalıkta kullanılabiliyor mu?
Evet akla gelebilecek her hastalıkta kullanılabiliyor. Hatta otizmde bile
belli bir dereceye kadar düzelme sağlıyor. Hasta işlerini kendi görebilir hale
geliyor. Çin Olimpiyat takımı da bu teknolojiyi kullanıyor. Sporcunun istenen
düzeyde kas kitle gelişimi ve kondüsyonu frekanslarla sağlanabiliyor.
Kendinizde denediniz mi?
Tansiyon ve şeker başlangıcım vardı. Artık yok. Hatta bir seferinde gripte
bile denedim. 15 dakika için de gripten eser kalmadı.
Müzik piyasası kaos yayıyor
Frekans denince akla ilk olarak müzik geliyor. Belli bir tür müzik dinlemek
de şifalandırıcı olabilir mi?
Şu an dünyadaki müzik piyasasının standart akordu 440 hertze ayarlı. Bu
titreşim kaos, kavga ve huzursuzluk titreşimidir. Yani dinlediklerimizin çoğu bize
zarar veriyor. Oysa 528 hertz frekans sevgi frekansıdır ve bedene, ruha iyi
gelir.
Hangi hastalıklar hangi duygulardan kaynaklanır?
Karın ağrısı: Korku, başlamış bir olayı, süreci durdurmak
Bağımlılılar: Kendinden kaçmak, kendini sevememek
Anemi: Haz yoksunluğu, yaşam korkusu
Anksiyete: Hayatın akışına güvenmeme
Astım: Bastırılmış gözyaşı, korku
İdrar sorunları: Endişe, eskiye saplanma
Yüksek tansiyon: Uzun süre çözülemeyen duygusal sorunlar
Kanser: Derin acı, kırgınlık, nefreti içine gömmek
Kronik hastalıklar: Değişimi reddetmek
Kabızlık: Cimrilik ve eski düşüncelere tutunmak
Diyabet: Geçmişten pişmanlık
Obezite: Korunma isteği
Gastrit: Kararsızlık
Guatr: Kurban olma hissi, doyumsuzluk
Kalp hastalıkları: Stres, sorluklar, duygusal sorunlar
Boğaz sorunları: Kendini
ifade edememek.
MÜZİK İLE TERAPİ NEDİR? / http://www.hekimzade.com/hekimzade-blog/muzik-ile-tedavi.shtm
Geçtiğimiz yıllarda Pakistanlı
Müslüman bir doktor bir deney yapıyor. Amacı şu: Kuran ayetlerinin biyolojik
noktada insana etkisi nedir? 800 deneğe birbirinden farklı müzikler, sesler,
tınılar dinletmiş. Bu arada denekler en üst düzeyde hassas alıcılara bağlı.
Kandaki ph oranından beyindeki dalga boylarına, kalp atış ritminden aura
fotoğraflarına kadar. Müzikler etnik, rock, new age vs belli aralıklarla kısa
kısa dinletiliyor. Aralarda Kuran’a çok yakın nağmeler de dinletilmesine rağmen
istisnasız hepsinde sıra Kuran’a geldiğinde biyoloji ve psişik veriler alıcılar
tarafından optimum düzeyde tanımlanıyor. Olması gereken değerlere geliyor yani.
ALLAH ismini hastalarına
tekrarlatan, Müslüman olmayan fakat İslam üzerine yaptığı çeşitli araştırmaları
ile tanınan bir psikolog var: Van der Hoven. “Allah”
kelimesindeki her harfin hastalıklar için nasıl tedavi vesilesi olduğunu
anlatıyor. Birkaç örnek verecek olursak: “Allah kelimesinin ilk harfi olan (A)
harfi, solunum sisteminden direkt çıkıyor ve nefes almayı düzenliyor. Damaktan
söylenen (L) harfi ise, dil hafifçe damağın üst kısmına dokunuyor, çene kısa
bir duraklamayla birlikte aynı işlemi tekrarlıyor. İki (L) harfi olduğu için bu
işlem nefes alıp vermeyi rahatlatıyor. (H) harfi çıkartılırken, akciğer ve kalp
arasında bir ilişki oluşuyor ve işlem sonucunda kalp atışları düzeliyor. Burada
‘Kuran kalplere şifa, insanlara bir rahmettir,’ manasını biraz tefekkür edelim.
Ses terapisinin kökeni titreşim
yasasına dayanır. En yüksek yani insan ile en uyumlu frekans Kuran’dır.
Fıtratın kendisi. Bio rezonans terapide kulaklık, hoparlör ya da titreşim
ileteçleri kullanılır. Belli dalga boyları amaca göre kanallara ki 12 ye kadar
programlanır ve hiçbir operasyona gerek kalmadan vücuda akupunktur
noktalarından da verilebilir. Çok yüksek etki alanına sahiptir.Bu dalga
biçimleri mineralleri, amino asitleri, vitaminleri, zararlı maddelerle
bağlantılı frekansların zehirli etkilerini tersine çevrilebilir. Her
bakterinin, virüsün frekansı tespit edilebiliyor ve onu yok eden anti frekanslar
oluşturulabiliyor.
Kuran’daki her bir harf, her
bir sure bu anlamda çok derin etkilere sahip. Huruf-u Mukkatalardan Ha, Mim,
Ayn, Sin, Kaf esmaları direk insanda tepe çakrasını aktive eder, yeni
yaratımlara ve yeni ağların kurulum niteliğine sahiptir. Elif lam mim ra direk
ön kortekste üçüncü gözde çekim alanı oluşturur.
MÜZİK
İLE HASTALIKLARIN TEDAVİSİNE NASIL KATKINIZ OLABİLİYOR?
Öncelikle şunun altını çizmek
gerekir ki biz tedavi yapmıyoruz. Bu tıbbın alanına girer ve doktorların
işidir. Bizim yaptığımız çalışma dua mahiyetinde bir uygulamadır.
Kur’an ayetleri şifa kaynağıdır
ve bizzat peygamberlerin yaşadıkları üzerinden bize şifa örneklerini anlatır.
Örneğin Hz Musa’nın konuşma ile ilgili bir sıkıntı yaşadığında, keza Hz Eyüb’ün
bedeninin kurtlanmasına neden olacak kadar ağır bir hastalık yaşadığında nasıl
dua ettiklerini Kur’an bize göstermiştir. Bu bağlamda hemen hemen bütün
sıkıntılar için telkinle terapi yöntemi kullanılmaktadır çünkü yine bir başka
ayette belirtildiği gibi yaş ve kuru ne varsa Kur’an’da olduğu için
maddi/manevi her problem için kişiye özel telkin cd si hazırlanabiliyor.
Kişinin yaşadığı probleme uygun olan şifa ayetlerinin yanı sıra ayrıca Cevşen
ve Celcelutiye duasından ilgili bölümleri kullanıyoruz. Elbette bizim duamız, telkin
müziklerinin şifaya vesile olmasıdır
TERAPİLERDE
HANGİ TÜR MÜZİKLER KULLANILIYOR?
Çok hareketli yada kişiye hüzün
veren, melankolikliğe götürecek müzik tercihleri etmiyoruz. Genelde klasik
müzik, ney sesi, doğa sesleri, senfoni, tasavvuf veya Türk müziği kullanılıyor.
Kişi kendi müzik zevkine veya o anki ruh haline göre tercih yapıp kendi
durumuna yönelik telkinleri uygulamış oluyor.
İSLAM
TIP TARİHİNDE MÜZİK İLE TERAPİNİN YERİ VAR MI?
Müzikle terapiyi Türk-İslâm
tarihinde rastlamaktayız. Türkler müzikle tedavinin esaslarını Araplar ve
Acemlerden almıştır. Hoca Nasır Musa, Abdülmümin Safi, Safiddin
Barid, Keyhüsrev vb Arap
bilginleri ve Farabi, Tabip Şuuri, müzikten anlamayan bir hekimin, tıpta bilgin
ve mesleğinde yetenekli olamayacağı için teşhis de yapamayacağını
söylemişlerdir. Bu bilginlerin hepsi, müziğin insan psikolojisi üzerindeki
olumlu etkilerinden bahsetmişlerdir. İbn Sina “Kitabü’ş Şifa”
eserinde;“Tedavinin en iyi ve en etkili yollarından biri hastanın aklî ve ruhî
güçlerini artırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek,
hastanın çevresini sevimli hale getirmek, ona en iyi musikiyi dinletmek ve onu
sevdiği insanlarla bir araya getirmektir.” diyerek, müziğin tedavi boyunca
kişiye güçlü bir moral desteği verdiğini belirtmiştir. Hekimler ve deneyimli
bilginler, insan nabzının müziğin hareketli makam ve usulü ile ilgisi
bulunduğunu ve nabız hareketlerinin bir makama ve nameye uygun olduğunu
düşünüyorlardı. Müzikle tedavi, nabzın düşmesi, yükselmesi, genişliği gibi
hallerinin her birine farklı makamın uygulanması ile başlamıştı
Abbas Vesim ise, ilaçla tedavi
edilemeyen hastalıklar için müzikle tedavi yapılması gerektiğini belirtmiş, bu
tedavinin belli vakitlerde uygulanmasının daha olumlu etkiler yaratacağını
söylemiştir. Vesim’e göre, soğuk zamanlarda sıcak nameler, sıcak zamanlarda
soğuk nameler kullanılmalıydı.
İSLAM ÂLİMLERİNDEN KİMLER KULLANMIŞ?
İbni Sina (980-1037) da müzik
dinlemenin dinlendirici olduğunu, insanların kendi ruh cevherlerini ve
âlemlerini geliştirmek amacıyla müzik dinlemeleri gerektiğini vurgulamıştır.
Şifa, El Medhal ila Sınaat el Musiki adlı eserinde musikinin tedavideki önemini
vurgulamıştır. Yine Tabib Şuuri, "Müzikten anlamayan bir hekim, tıpta
bilgin ve mesleğinde yetenekli olmayıp teşhise kadir olamaz” diyerek müzikle
tedaviye verdiği önemi göstermiştir. Şuuri, Tadil-i Emzice adlı eserinde
belirli makamların günün belirli zamanlarında etkili olduğunu belirtmektedir.
Hüseyni makamı sabahleyin, Nihavent makamı öğleyin, Buselik makamı ikindi
vakti, Uşşak makamı da gün batarken etkilidir.
Türk hekimleri, nabız
hareketlerinin musikinin oynak makam ve usulleriyle ilgisi bulunduğunu, bu
sayede nabız hareketlerinin bir makama ve bir nağmeye uygun olduğunu
düşünmüşlerdir. İşte nabzın düşmesi, yükselmesi, genişlemesi gibi oynak
hallerin her birine birer musiki makamı uygulanmış ve musiki tedavisi bu
suretle başlamıştır.
Hangi hastalıklara hangi
melodinin daha uygun düşeceği üzerinde de araştırma yapan ilgililer; Rast
makamının felçli hastalar, Irak makamının nevrotik hastalar, Rehavi makamının
da baş ağrısı ve iç sıkıntısı olan hastalara iyi geleceğini vurgulamışlardır.
İnsanların renkleri, giyimleri hatta huyları ile musiki makamlarının yakından
ilişkili olduğunu kabul eden Türk hekimleri; Irak makamı esmer ve agresif
hastalara, Rast makamını sarışın ve sessiz olanlara, Köçe makamını beyaz tenli
ve sakin huylu olanlara uygularlardı.
Büyük İslam filozof ve
bilginlerinden İbni Sina (980-1037) musikinin tıpta oynadığı rolü şöyle
tanımlamaktadır. "Tedavinin en iyi ve en etkili yollarından biri hastanın
akli ve ruhi güçlerini arttırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret
vermek, hastanın çevresini sevimli ve hoşa gider hale getirmek, ona en iyi
musikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir." İbni
Sina'ya göre: ses tonu değişiklikleri insan ruh hallerini belirtir.
Derviş Hasan Gülşeni tarafından
yazılmış ve Safiyuddin Abdülmümin (1224-1294)'in "Kitab-ı Edvar"ından
özetlenmiş olan Zübde-i Makale-i İlm-i Musiki isimli eserde, musikinin insan
bedeni ve ruhu üzerindeki etkilerini açıklayan Eflatun'un fikirleri, Kuran-ı
Kerim-i güzel sesle okumanın bir peygamber emri olduğu vb. hususlarda temel
bilgiler vermektedir. Musikinin fizik, astronomi, tıp, astroloji ve hendese
gibi ilimlerle yakından ilgisi bulunduğunu, güzel nağmenin insan ruhunda zevk,
vecd ve sürura vesile olduğunu, bu kişilerde ruhani sıfatların galebe
çaldığını, hoş nağmeden nasibi olmayanların nefsinde kabalık olduğunu
belirtmektedir. İnsan, haleti ruhiyesi gereği günün her saatinde aynı formu
koruyamaz, bu bakımdan ünlü müzik üstadı Safiyuddin günün belli saatlerinde
çalınıp dinlenmek üzere musiki makamlarını belirlemiştir. Aynı eserde; yazar
insanların renklerine göre musiki zevklerinin de farklılık gösterdiğini ifade
etmiştir. Siyah tenli insanların tabiatlarının germi huşk (kuru sıcak) olduğu,
bunların Irak makamı ve bu makamın yapısına benzeyenlerden hoşlandıkları, esmer
çehrelilerin serd-i huşk (kuru soğuk) olduğu ve bunlarında Rast makamı ve bu
makamın yapısına benzeyenlerden hoşlandıkları, kumral ve sarışın olanlar ise
serd-ter (daha soğuk) olduğu, bunlara da Küçek makamı ve bu makamın yapısına
benzeyenlerin uygun olacağı belirtilmektedir.
SİZİ
BU KONUDAKİ ÇALIŞMALARA İTEN NEDİR?
Subliminal telkin sistemi
üzerine araştırmalar yaparken bu konuya yöneldim. Bu teknolojik tuzak maalesef
çizgi filmlerde, şarkılarda, reklam panolarında, filmlerde yasal olmayan bir
şekilde kullanılıyor. Çocuklara sevgiyi, kardeşliği öğütleyen masum
zannettiğimiz çizgi filmlerin arasına pornografik resimler, şiddet unsuru
içeren görüntüler bu teknolojiyle saklanıyor. Çocuğunuz fark etmeden o
görüntüleri beynine konuk ediyor ve kişiliğinin oluştuğu o en önemli yaş
dilimde (0/7 yaş arası) bu görüntüler içeride hapis oluyor.
Türkiye tam bir subliminal
cenneti. Çünkü buna karşı en ufak bir tedbir yok. Ne bir engelleme ne de bir
kanun.
Ben de bu menfi çalışmalara
karşı durma adına, bu tekniğin müspet olanını, yani insanlara faydalı olan
kısmını yapmaya çalıştım, çalışıyorum ve çalışıyoruz inşallah…
ÇALIŞMALARINIZ
NE AŞAMADA ?
İşitsel ve görsel olmak üzere
iki farklı çalışmamız mevcut. İşitsel olan subliminal çalışmalarımızda özel
olarak seçilmiş müziklerin alt yapısına bilinçaltına etki edecek ses frekansı
ile kişinin problemine yönelik ayet ve dualar yerleştiriliyor. Alt yapıda
yedi farklı kanal kullanıyoruz ve ilk dört kanala arınma ve korunma ayetleri
yerleştiriyoruz. Ve bu telkin müziklerini belli periyotlarla dinlenmesini
tavsiye ediyoruz.
Görsel olan ise 25. Kare
tekniği ile hazırlanmaktadır. Görsellerin alt yapısına tüm Kuran Sureleri 25.
kare tekniği ile özenle ve belli ritimde yerleştirilmiştir. Bunların her biri
belli bir âlemin, surenin, bilincin kapısı ve enerjisini taşımaktadır.
Görsellerde seçilen geometrik şekiller evrenin tespit edilebilmiş en derin gerçekliğini
temsil eder ve öyledir, şekiller tesadüfen değil özel olarak seçildi.
Görsellerde de nefesi takip ederek günde 21 dakika 21 günlük periyodik uygulama
tavsiyemiz olmaktadır.
Yurt içi ve yurt dışında 2013
yılından beri devam edegelen Celcelutiye Eğitimlerimiz var. Bugüne kadar
yüzlerce kişi bu eğitimden faydalandı. Celcelutiye Eğitimleri iki aşamalı
olarak yapılıyor. Her bir aşama 2 veya 3 günlük bir program ve katılımcılara
program sonunda çok özel yazılı, işitsel ve görsel doküman veriliyor. Özel
nefes teknikleri, çakra aktivasyonları, yine özel arınma ve detox
uygulamalarıyla kendini tanıma ve şifa çalışmaları üzerine kurulu bir eğitim
programımız var.
UYGULAMA YÖNTEMİ NASIL? UYGULAMA MERKEZLERİNİZ VAR MI?
Öncelikle kişinin durumuna
yönelik olarak konu başlıkları belirlenmekte ve bu konu başlıkları için uygun
olan dua ve ayetler farklı müzik seçenekleri ile subliminal olarak
yerleştirilmektedir. Günde en az üç saat dinlemek kaydıyla üç adet yirmi bir
günlük bir uygulama yapılmaktadır. Her 21 günde bir hafta ara verilmesi
gerekiyor. Yani toplamda üç aylık bir program… 21 gün kuralının kaynağı
ise, alışkanlıkların beyinde 20 günde oluşmasıdır. 20 gün boyunca
aynı şeyi yapan insan 21. günde alışkanlık kazanmış olur. Yani kişi
bilinçaltını doğru program ile yüklemiş olacaktır.
Terapi süreci için özel bir
uygulama merkezine ihtiyaç duyulmamaktadır. Kişi evinde, işyerinde, yolda, araç
kullanırken veya uyurken yada günlük aktivitelerini yaparken uygulama
yapabilir. Özel bir mekân veya zaman bağımlılığı gerektirmemektedir.
MÜZİĞİ
YALIN MI ? YOKSA BİR DUA, İLAÇ, GIDA VE BESLENME EGZERSİZLERİ ÖNERİYOR MUSUNUZ?
Sadece müziği dinlemek yeterli
mi yoksa beraberinde herhangi bir şey daha öneriyor musunuz?
Kullanmış olduğumuz sadece
müzik değil. Müziklerin alt yapısına subliminal olarak dua ve ayetler
yerleştirmekteyiz. Elbette ki belli bir dinleme periyodu mevcut. Subliminal
olarak hazırlanan müzikleri günlük en az üç saat ve 21 gün boyunca uygulama
tavsiyesinde bulunuyoruz. Uygulama sürecinde etkinin artması adına maddi manevi
perhiz tavsiyemiz oluyor. Zira yediğimiz gıdalar bedenimizdeki hücrelerden
tutun latifelerimize kadar işlemektedir. Gözümüzden giren görüntülerden tutun,
işittiğimiz bütün seslerin sürece etkisi bulunmaktadır. Maneviyatımıza dikkat
etmenin yanı sıra doğru nefes alıp verme, olumlu düşünme, doğal ve katkısız
gıdalarla beslenmeyi her zaman önermekteyiz. Zira insan ne yiyorsa odur ve
Kur’an’da da Cenab-ı Hakk “İnsan ne yediğine bir baksın!” (Abese: 24) buyurarak
bu konunun önemine dikkat çekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder