24 Kasım 2017 Cuma

FREKANSLAR (TİTREŞİMLER) VE HAYATIMIZA ETKİLERİ (DERLEME)


/ Yazar Cem Özüak   20 Ocak 2013 / INDIGO DERGİSİ  
Bundan yirmi yıl önce size evrenin aslında kocaman bir titreşim olduğu söylenseydi, küçük evren insanın da etrafındaki her şeyle birlikte her an titreşmekte olduğunu ve hayatın sırrının titreşimlerde saklı olduğu söylenseydi ne düşünürdünüz?
Muhtemelen bu söylenilenlere çok fazla anlam veremez ve üzerinde de fazla durmazdınız. Çünkü o zamanlar titreşimlerin bu derece önemli olduğu insanlık tarafından bilinmiyordu. Gerçi hala da tam olarak bilindiği söylenemez… Halbuki bundan 100 yıl önce Nikola Tesla kendi icadı olan deprem makinesini anlatırken şu sözleri söylemişti: “Birkaç saniyede binanın titremeye başladığını hissettim. On dakika daha devam etseydim binayı ve sokağı yıkabilirdi. Aynı cihazla Brooklyn Köprüsünü 1 saatten kısa bir süre içinde East River’a indirebilirdim.” Tesla frekansların yani titreşimlerin sırrını kısmen de olsa çözmüştü. Tesla’ya göre evren kocaman bir titreşimdi ve hepimiz bu titreşimin küçük birer yansımasıydık. Ya da başka bir deyişle evren bir gitar, bizler de onun telleriyiz ve diğer tüm tellerle birlikte her an titreşiyoruz. Bilim adamları yüzyıllardır bu şarkıyı anlamlandırmaya çalışıyorlar ve sonunda notaları keşfettiler. Şimdi de gitarın tellerini koparmadan melodiyi çözmeye çalışıyorlar… Bu yazıda melodiye ait birkaç sol anahtarı vermeye çalışacağız.
Saniyede 10 bin kez hızla titreşen canlıları göremiyoruz
Her şeyin özü enerjidir. Kütle, enerjinin yoğunlaşmış halidir. Düşünce enerjidir. Enerji sürekli titreşerek bir salınım oluşturur. Bizler de insanoğlu olarak sürekli titreşen enerjileriz. Titreşim seviyemiz düşük olduğu için yeryüzünde çökeltilmiş şekilde yani kütle-beden olarak hayatlarımızı devam ettiriyoruz. Bizim titreşimimize uygun şekilde titreşen enerjileri de kendi titreşim dünyamızda kütle olarak görebiliyoruz (diğer insanlar, hayvanlar, masa, sandalye vs.) İnsan bedeninin doğal titreşim düzeyi saniyede ortalama 300 titreşimdir. Dünya işleriyle fazlaca ilgili olan insanlar bu titreşimin altındadırlar. Frekans yani titreşim düzeyi arttıkça kişilerin doğaüstü güçleri de artmaktadır. Şifa verme gücüne sahip olan kişilerin titreşim düzeyleri saniyede ortalama 500 titreşimdir. 800 titreşim seviyesine gelindiğindeyse medyumik güçler ortaya çıkar. 1000 titreşimin üzerinde telepati kanalı gayet akıcı şekilde açıktır. Saniyede 10 bin titreşim seviyesindeki insan astral seyahat yapabilir konuma gelir. Bu tıpkı bir gitarın tellerinin titreşmesi gibidir. Gitarın telini oynattığınızda önce hızla titreşir, teli göremezsiniz. Sonra titreşim azalmaya başlar ve tel görünür hale gelir. Bizler de şu anda saniyede 300 titreşimle birbirimizi görebiliyoruz ama saniyede 10 bin kez hızla titreşen canlıları göremiyoruz. Onları boyut üstü varlıklar olarak adlandırıyoruz. İçimizden pek azımız yani medyum diye tabir ettiğimiz kişiler onlarla temasa geçebiliyor. Bazen kanal olarak da onlardan gelen bilgileri aldıklarını iddia edebiliyorlar. Bu kişilerin bir kısmı şizofren hastası, bir kısmı dolandırıcı olabilir ama titreşim seviyesini saniyede 10 binin çok üzerine çıkartıp zaman mekan mefhumunu aşan insanların da var olduğu biliniyor. Çok büyük kahinler bu frekans seviyesinde oldukları için söyledikleri pek çok şey doğru çıkmaktadır. Duru görü yapan medyumlar kaybolan eşyaları bu şekilde bulabilmektedir. Şifacılar tek bir dokunuşla hastanın hasarlı olan organına en uygun frekansı vererek onu iyileştirebilmektedir. Şifacı ya da bioenerji uzmanı olarak tabir ettiğimiz kişilerin yaptıkları şey özünde kendileri vasıtalarıyla hastaya doğru frekansları vermektir.
Frekanslarla (titreşimlerle) hastalıkları iyileştirmek mümkün!
Her organın kendine özgü titreşimi vardır. Bedenin titreşiminin dışında organlar da kendi aralarında farklı hızlarda titreşirler. Örneğin kalbin titreşim hızıyla böbreğinki aynı değildir. Böbrek arıza yaptığında bu aynı zamanda onun titreşiminde bir sorun olduğu anlamına gelir. Bir insanı kalbine iyi gelmeyecek titreşimlere maruz bırakırsanız o kişi kalp krizi geçirip ölebilir. Bu şekilde uzaktan suikastların yapılması bile teoride mümkündür. Doğru titreşim hayat kurtardığı gibi yanlış titreşim de can alır.  Dozer kullanıcıları, asfalt delici vibrasyon cihazlarını kullanan kişilerin kalp krizi geçirip ölmeleri ya da uzun vadede çeşitli hastalıklara yakalanmaları olasıdır. Çünkü bu cihazlar çok güçlü titreşimlere sahip oldukları için vücudun titreşimini bozmaktadır. Frekanslarla (titreşimlerle) hastalıkları da iyileştirmek mümkündür.
Her titreşimin ölçüsü bir frekans değeriyle hesaplanır. Farklı titreşimlerin farklı frekansları vardır. Bir titreşimin ne tür bir titreşim olduğunu frekans değerleriyle ölçeriz.  Frekans teknolojisi günümüzde kısmen de olsa tıpta kullanılıyor ancak gün gelecek pek çok hastalığın tedavisi frekanslarla yapılabilecek. Her hastalığa uygun frekans bulunacak ve hasta kişi o frekans ortamına sokularak tedavi edilecek. O gün geldiğinde modern tıp ile alternatif tıp birleşmiş olacak. Aslında bu bilinen bir şey ama hala hastalıkların çaresini ilaçlarda arayıp duruyoruz ve bu durum ilaç sektörünün çok işine yarıyor. Plasebo etkisi bile aslında frekansların değişmesiyle alakalı. İnanmak denilen şey, hastanın hastalığa karşı tutumu değişince frekansının da değişmesi ve hastalığın artık o frekansta kendine yer bulamamasından başka bir şey değil. Birinin elini tuttuğunuzda bedeniniz otomatik olarak onun frekansına ayarlanıyor. O halde kimin elinden tuttuğunuza dikkat edin çünkü eğer onun manyetik alanı sizinkinden daha kuvvetliyse sizi kendi frekansına çekebilir ve o frekans gerçekte size yaramayan bir frekans olabilir.
İlişkilerde de asıl mesele doğru frekansı bulabilmekte…

Frekans teknolojisi hızla gelişmeye devam ediyor. İleride öyle günler gelecek ki, kişiler eş seçimini yaparken sadece kan uyuşmazlığına değil frekans uyuşmazlığına da bakacaklar. Bu şekilde kimin kiminle anlaşamayacağı net bir şekilde bilinebilecek. İyi başlayıp kötü giden ilişkilerin de sebebi frekansların değişmesi aslında. On yıldır birlikte olduğunuz kişiyle artık anlaşamıyorsunuz çünkü ikiniz de on yıl önceki frekanslarınızda değilsiniz artık ve bugün apayrı iki frekansta yaşıyorsunuz hayatı. Kısmet dediğimiz şey de frekanslarla son derece ilintilidir. Dünyanın iki ayrı ucunda da olsa en doğru frekanslar her zaman birbirlerini buluyor. Tıpkı göçmen kuşların yollarını bulması gibi dünyanın manyetik haritasında hepimizin ayarlı olduğu bir frekans var ve kendimize en uygun frekansı bir göçmen kuş edasıyla buluyoruz. Bazen de bulamıyoruz. İşte o zaman hayatımızda problemler ortaya çıkıyor. Bizimkinden daha güçlü bir frekansın etkisine girdiğimizde kendi manyetik alanımızdan kopuyoruz ve kendimizi kötü giden bir evliliğin içinde ya da istemediğimiz bir işi yaparken bulabiliyoruz. İşte bütün bunların sebebi yanlış frekanslar… İlişkilerde de asıl mesele doğru frekansı bulabilmekte.
Herkesin kendisine en uygun titreşimi bulma potansiyeli vardır. Kendimizi dinlemek diye ifade ettiğimiz kişinin bir karar vermeden önce içe dönme hadisesi de budur aslında. Kendimizi dinlediğimizde titreşimlerimizi de fark ediyoruz ve titreşimler iç ses olarak bizim için neyin iyi ve doğru olacağını bize söylüyor. Bir miktar derin düşünme ve yalnız kalmak kendimizi yani titreşimlerimizi anlamak için yeterlidir. Yeter ki kendimize bu fırsatı verelim…


Alfa dinleyen kazanır /
ÜRÜN DİRİER  Gazeteci Yazar  www.urundirier.com/

Ses frekanslarıyla beyin dalgalarını yönetmek ve bilinç kontrolü sağlamak artık sadece orduların ve istihbarat teşkilatlarının ilgi alanı değil. Başarısını ve çekiciliğini arttırmak, iş ve okul hayatında ilerleme kaydetmek isteyenler, hatta sevgili bulmak isteyenler bile alfa, beta, teta dalga boylarındaki ses frekanslarını dinliyor.

Dikkatli, dağınık, çekici, enerjik ya da itici… Nasıl olduğumuzu ve kendimizi dış dünyaya nasıl yansıttığımızı belirleyen beyin dalgalarımız. Uyanık ve tetikte olduğumuz dalga boyu beta, yaratıcı ve hayalci olduğumuz frekans alfa örneğin. Uyumak üzere olduğumuzda da beynimiz teta frekansında. Beyin dalgalarını yöneterek bilinç kontrolü sağlama düşüncesi yeni değil. 70-80 yıllık bir mevzu. Tahmin edileceği üzere 2. Dünya Savaşı yıllarında ABD ordusu ve Sovyetler Birliği bu konu üzerine yoğun araştırmalar yapmış. Özellikle ses frekanslarıyla beyin dalgalarını yönetmek üzerine. Şimdilerde ise bu bir trend haline geldi. Başarılı olmak ve sosyal ilişkilerini geliştirmek isteyen birçok kişi, alfa, beta, teta titreşimlerindeki ses frekanslarının bulunduğu mp3 ve CD’ler dinliyor. Bu türlü ses frekanslarının yer aldığı, birçok yabancı kaynaklı web sitesi de var internette. Hatta youtube’da bile çeşitli ses videoları bulmak mümkün. Dünyada olduğu kadar Türkiye’de de kullanım alanının gün geçtikçe yaygınlaştığı Beyin Frekans Teknolojisi, düşünceyle yaratılan tüm psikolojik ve fiziksel problemlerin çözümünde kullanılıyor. Kişinin sosyal ortamlarda ya da ilişkilerinde yaşadığı problemlerde; doğru iletişim kuramama yada sürdürememe, özgüven eksikliği, sosyalleşememe, kendini ifade edememe, depresyona yatkınlık, eğitim ve iş hayatında yaşadığı başarısızlıklarda, motivasyon eksikliği, dikkat dağınıklığı, kronik yorgunluk, stresle başa çıkamama, konsantrasyon eksikliği, hiperaktivite,  migren ve baş ağrısı şikayetlerinde, kilo, sigara ya da uykusuzluk gibi tanımlanmış birçok problemde artık frekanslar kullanılıyor.

14 yaşına kadar ‘alfa’dayız
Türkiye’de bu ses frekanslarını çeşitli ihtiyaçlara göre kategorize ederek satışa sunan tek bir isim var. Akarma Eğitim ve Koçluk Hizmetleri kurucusu Banu Gökçül. Büyük firmalara koçluk eğitimleri veren Gökçül, Beyin Frekans Teknolojisi’nin (BTF) mantığını şu şekilde anlatıyor:
“Beynimiz betada titreşiyor, uyanıkken. Beta 14-25 Hz arası frekansları alıyor. Betanın altı alfa. Alfa uykuya doğru gittiğimiz, hayal kurduğumuz yer. Biz 14 yaşına kadar alfa frekansındayız. Sıradan insanlar alfaya indiklerinde uyur, sıradan olmayan başarılı, zihnini kontrol edebilen insanlar ise alfaya iner dinlenir, durur, zihinlerini düşünce akışlarını izlerler. Biraz daha aşağısı teta en altta ise delta vardır. 0-2 yaş arası herkes deltadadır. Bilim adamları delta hakkında henüz tam bilgiye sahip değiller. Tek bildiğimiz, derin dinlendiğimiz, bedenimizin protein ürettiği yerin burası olduğu. BFT kullanarak hazırladığımız CD’ler evde kulaklıkla dinleyebileceğiniz, meditasyon gibi şeylerle uğraşmaya gerek kalmadan otomatik olarak beynimizi dinlendiriyor. Beyin alfaya iniyor, yani düş kurduğun yere… Özel bir titreşim aralığında CD’lere dönüşümsel mesajlar yükledik. Ben başarılıyım, inançlıyım, güvendeyim, huzurluyum, yeterliyim, değerliyim gibi. D&R’larda satılıyor.”

21 gün dinlemek şart

Banu Gökçül tarafından hazırlanan 5 BTF CD’si var. “İş Hayatında Başarı ve Mutluluk, “ÖSS ve OKS’de Başarı”, “Çekiciliği Arttırma ve Mutlu İlişkiler Kurma”, “Dikkat Dağınıklığı ve Hiperaktivite Problemlerinden Kurtulma”, “Migren ve Baş Ağrısından Kurtulma” CD’leri tanımlanmış problemlere yönelik beyinde oluşan olumsuz düşünce kalıplarını olumlularıyla değiştiriyor. İki kulaktan ayrı frekans dalgalarının dinletilmesiyle etki gösteren CD’lerin stereo yapısı ile yani kulaklıkla dinlenmesi gerekiyor. Gökçül’ün anlattığına göre, herhangi bir davranışınızın, herhangi bir becerinin içselleşmesi, yerleşmesi için 21 tekrar olması gerekiyor. Yani CD’yi en az 21 gün dinlemek gerekiyor. Koçluk hizmeti verdiği firmalardaki çalışanlara bu CD’lerden dağıttığını ve çok olumlu geri dönüşler aldığını söyleyen Gökçül’ün çalıştığı firmalar arasında Abdi İbrahim İlaç, Garanti Bankası, Paristanbul, Vakıfbank ve Halkbank da var.

Amaç beyni konser dinleme moduna getirmek
Kendisi de ses frekansları dinleyen psikiyatrist Ali Hilmi Yazıcı, “Beyni özel dingin bir duruma getirme yöntemlerinin içinde meditasyon, nefes teknikleri, sarkaç izlemek gibi yöntemler var. Ancak beynin laboratuarda hazırlanmış ses dalgaları ile yapılanan bir duruma getirilmesi daha heyecan verici, daha etkili bir yöntem olabilir” diyor. Ses frekansı dinlemekteki esas amacın beynin ‘alıcı’ yani öğrenmeye açık en ideal noktasına ulaşması olduğunu söyleyen Yazıcı, şu şekilde açıklıyor: “Buna konser dinleme durumu denir. Yani bir klasik müzik konserini dinlemek gibi, kaygının olmadığı, tüm alıcı dikkatin endişesiz bir şekilde en iyi hale geldiği duruma ulaşmak amaçlanır. İster öğrenme sürecini iyileştirmekte kullanılsın, ister diğer amaçlarla kullanılsın buradaki en değerli nokta bireyin gevşemeyi öğrenmesidir. Hemen herkeste mevcut olan MP3 çalarlara yüklenebilecek bu özel kayıtlar stereo dinlendindiğinde kısa süre için çok etkili bir gevşeme hali sağlayabilir ve bunun son derece yararlı, insanı tazeleyen etkisi bilinen bir gerçektir. Kaygının ve gerginliğin yoğunluğuna bağlı öğrenmedeki engeller de bu şekilde çok etkin bir şekilde aşılabilir.”


Alfa ruh halini iyileştirir
Psikiyatrist Dr. Tanju Sürmeli ise frekans terapinin uyku bozukluklarında, dikkat eksikliği hiperaktivite hastalığında, panik atak, genel anksiyete bozukluğu, depresyon, travma sonrası gelişen stres hastalığında, migren ve baş ağrılarında başarılı olarak uygulanabildiğini söyleyerek, Nörolog Prof. Dr. Yakov Levine (Moskova Tıp Akademisi Uyku Bozuklukları Merkezi direktörü) tarafından kullanıldığını belirtiyor. Sürmeli, sağlıklı alfa üretiminin zihinsel beceriyi, rahatlama duygusunu, yaratıcılığı arttırarak ruh halini iyileştirdiğini söylüyor.
Hastaları alfa ile iyileştiriyor
Dr. Güner Bilgin de hastalarının tedavisinde hipnoz ile birlikte alfa frekansından da faydalanıyor. Sigara bıraktırma, derslerde başarıyı arttırma, uykusuzluk, ağrı, aşırı kilo alma, panik atak ve kanser hastalarının yaşadığı stresi giderme gibi konularda hastalarına alfa ve teta frekanslarıyla yardımcı olan Dr. Bilgin şu örnekleri veriyor: “En son panik atak şikayeti ile gelen bir hastam 43 yıldır , 12 yaşından beri evden dışarıya çıkmada sorunlar yaşayan bir kişiydi. Hastanın bu korkusunu ortadan kaldırdık. Nedensiz sıkıntı yaşayan ve üniversite sınavına gireceği halde hiç ders çalışmak istemeyen bir öğrenciyi de tedavi ettik. Daha önce bir akciğer kanseri hastası ile çalışmıştım. Hastanın büyük bir gerilimi, gerginliği ve sıkıntısı vardı. Şiddetli sırt ağrıları çekiyordu. Seansımız bittiği zaman ilk defa olarak aylardır belki de yüzünde bir gülümseme vardı. Ağrıları tamamen ortadan kalkmıştı. Daha sonra tekrar ortaya çıktılar. Ancak hasta hiç ilaç kullanmadan hipnoz ve alfa frekansı kaydını dinlemekle rahatlayabileceğini fark etti.”


Sezgiler artar, doğru zamanda doğru yerde olunur
Ayşen Edis (Edis Danışmanlık Kurucusu)
“Meditasyon veya Alfa Seviyesinde olmak, dakikada binlerce düşünce üreten bilinçli beyni sakinleştirir.  Bu düşünceler durdurulunca, içsel bilincimiz öne çıkar ve biz kendimizle daha barışık oluruz Bunun sonucunda da pek çok yarar sağlanır. Bilincin boğuştuğu pek çok sorun, kolayca çözümlenir.  Böylece yaratıcılık, ilham, düşüncenin netleşmesi gerçekleşir.  Araştırmacılar, bilinçli kalarak beyin frekansları yavaşlatıldığı zaman psişik güçlerin ortaya çıktığını söylemekte. Çünkü beta frekansında mantıksal düşünce sürekli olarak aldığımız psişik algıları engeller. Alfa seviyesinde ise daha yüksek bir farkındalığa ulaşarak evrenin akışı ile uyum içinde olunduğu fark edilir. Gevşemiş ve alıcı konumda olunduğu için sezgi sinyalleri hemen algılanır. Bir başka deyişle doğru zamanda doğru yerde olunur. Kişiler kendi kendilerine sık sık ‘’iyiki ….. yapmışım.’’derler. Alfa seviyesi ayrıca beraberinde, gerçek bir duyusal gevşeme ve beden hakkında yeni bir farkındalığı da beraberinde getirir.  Biz 16 zihin egzersizinden oluşan Silva metodu ile beyin eğitimi yapıyoruz, bu noktada alfa frekanslarını da yardımcı olarak kullanıyoruz. Ve böylece bir problemle ilgili olarak yapılması gerekenlerle hayal gücü ilgilenir. Kararlar, sorunlara çözüm bulmaya en uygun seviye olan alfa seviyesinde beynin bu muhteşem işlevselliğinden yararlanılarak verilir.”

Deneylerle ıspatlanmıştır
Mehmet Aslan (astralseyahat.com kurucusu)
Konsantrasyon eksikliği, uyku düzensizliği gibi sorunlar başta olmak üzere bir çok sorun beyin dalgalarının düzenlenmesiyle aşılabilir durumda. 1974 yılında kurulan Monroe Enstitüsü’nde insan beyin dalgalarının hangi şartlar altında dışarıdan etki edilerek tekrar düzenlenebileceği araştırılmış ve üretilen ses dalgaları ile beyin frekanslarının tekrar düzenlenebilirliği saptanmıştır. Örneğin uyku sorunu çeken, yani Beta frekansı ağırlıklı çalışan ve Alfa frekansına geçişte zorluk çeken beyne, özel üretilmiş ve stereo ortamda belli sürelerle dinlenmesi durumunda beynin frekans aralığını istenen aralığa getirebilen ses dalgaları üretilmiş ve bunların deneyleri yapılmıştır. Bu yöntemle sadece uyku sorunu yada konsantrasyon eksikliği gibi sorunlar değil, meditatif duruma geçmekte zorlananlar, beyin yorgunluğu yaşayıp hızlı bir biçimde beyin dalgalarını yavaşlatarak dinlenmek isteyenler, bilinçli rüya görmek yada astral seyahat gibi bazı psikolojik çalışmaları deneyimlemek isteyenler tarafından da kullanılmak üzere bazı ses dalgaları ve özel frekans aralıklarında sesler üreten programlar üretilmiştir. Uyku düzensizliği için beyin dalgaları 0-4 Hz arasına çekilmeye çalışılırken, rahatlama, meditatif hal gibi çalışmalar için 8-13 Hz arası, bilinci açma, hafıza geliştirme gibi çalışmalarda da 14-27 Hz gibi beyin frekansları hedeflenerek çalışmalar yapılmakta. Ancak epilepsi hastaları, kalp pili kullananlar, kalp rahatsızlığı ya da panik atak gibi rahatsızlıkları olanların bu tür çalışmalarda aktif olmalarının sakıncalıdır. Psikoaktif ilaç kullananlar ya da sakinleştiricilerle birlikte bu tür çalışmaların yapılması da ağır tahribata yol açabiliyor.
BTF CD’lerini deneyenler anlatıyor
“İş Hayatında Başarı CD’sini dinledim ve gerçekten de çok büyük değişimler yaşadım iş hayatımda.” –Murat Şahbaz
“Öncelikle dinlemeye başlar başlamaz hayatınızda mucize değişimler olacağını beklemeyin. Sabredin. Bir süre sonra nasıl olayların değişmeye başladığını görüp şaşıracaksınız. Ben de öyle oldu. Herkese tavsiye ediyorum.” -Tuğba Öksal
“Dikkat Eksikliği CD’si aldım. Uykusuzluk problemim vardı artık mışıl mışıl uyuyorum. Sabahları zinde uyanıyorum. Bağışıklık sistemim de harika.” -Deniz Bal
“İlişkilerle ilgili CD’yi dinledim. Artık gerek duygusal ilişkilerimde gerekse arkadaşlarımla olan ilişkilerimde daha anlayışlı ve sabırlı bir insana dönüştüm. Benim isteklerim olabileceği gibi karşı tarafın da olabileceğini idrak ettim. Ayrıca CD’yi dinlerken, beni anlayan, esprilerime gülen, ruhumu okşayan bir sevgili hayal etmiştim. Ve oldu.” -Aysel Toprak
“Önce İş Hayatında Başarı CD’sini dinledikten sonra, parasal durumumla ilgili kişilerle olan ilişkilerimde temizlenme süreci yaşandı. Şubat ayında iş degiştirdim, hem de iki katı maaş teklif edildi, artık daha başarılıyım.” -Perma Yanaşan
“Sınava hazırlanırken dinledim CD’yi. Boğaziçi İnşaat Mühendisliği’ni kazanmayı çok istiyordum. Ve kazandım.” -Mehmet Soysal
“Merakımdan aldım. Bugüne kadar pek çok ilaç, doktor denedim. İnanmıyordum fakat 21 güne bile kalmadan baş ağrımın kalmadığını hayretle gördüm. Herkese tavsiye ederim.” -Meral Meriç
Rahatlamayı beklerken baş ağrısını tetikleyebilir
Galatasaray İletişim Teknoloji Müzik Akademisi’nin kurucusu, ses mühendisi Suden Pamir, konuyu teknik olarak şöyle anlatıyor: “ Ses koku tat his görüntü renk değisik organlarımızla algıladığımız enerjilerin tamamı beynimiz için elektrik akımıdır. Mesela burnumuz vasıtasıyla algıladığımız bir kokunun beyinde yaratacağı elektrik değerleri, kulak yoluyla iletilen sesle simule edilebilir ve beyin o kokuyu algılayabilir. Söz konusu ses frekansları beynin maskeleme etkisinden faydalanılarak yapılmış. Örneğin iki kulağa ayrı ayrı 400 ve 410 Hz’lik iki frekans verilerek beynin aradaki fark olan 10Hz’i duyması hassasiyeti sağlanıyor. Böylece düşünce düzeyi alfa aralığına getirilerek kişi rahatlatılıyor. Ancak tehlikeye de dikkat çekmek isterim.
Siz 10 Hz’lik bir fark yaratmış olsanız dahi, dinleme araçları veya ortamı kalite ve kapasitelerine göre yüzde 10’lara varan armonik distorsiyon ile yanal frekanslar üreterek, dinleyiciyi hedefinden saptırabilir. En kaliteli aygıtlarda bile bu sapmanın yaklaşık oranı yüzde 3’tür. Bu yüzden sigarayı bırakmayı umarken başka bir bağımlılık edinebilir, rahatlamayı beklerken baş ağrısını tetikleyebilir, uyumaya çalışırken sabaha kadar gözünüzü yumamaz hale gelebilirsiniz.”


Dr. Erkan Sarıyıldız: Hastalıklar frekans ayarlarının bozulmasından kaynaklanır
05.01.2016 Salı 13:57 - Son Güncelleme: 06.01.2016 Çarşamba 12:00
İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan Sarıyıldız, insan bedeninin frekanslardan oluştuğunu belirterek, olumsuz duygu ve düşüncelerin organların titreşimini bozduğunu iddia ediyor. Sarıyıldız, frekans ayarlarıyla oynayarak hastalıkların iyileştirilebileceğini belirtiyor.

Ürün Dirier
urundirier@karar.com
Biyofizikçi Alman doktor Fritz Albert Popp, bütün canlı hücrelerin ışık saçtığı ve ışığın kaynağının DNA olduğuna dair bir makale yayınlamıştı. Makaleye göre DNA birden çok frekans yayınlıyordu. Dr. Raymond Rife ise belli frekansları kullanarak virüs ve bakterilerin yok edilebildiğini bulmuştu. Nikola Tesla insan vücudunun yaydığı frekansları, dış frekanslardan yalıtabildiğimizde hastalıklara karşı büyük bir direnç geliştireceğimizi savunuyordu. İsveçli radyolog Bjorn Nordenstrom, bir tümörün içine bir elektrot yerleştirip doğru akım verildiğinde tümörün eridiğini test etmişti. Dr. Robert O. Becker ise “The Body Electric” adlı kitabında insan vücudunun elektriksel frekanslarını ortaya koydu. Araştırmalar her canlının bir frekansa sahip olduğunu ve dahası hepimizin çevremizdeki frekanslardan etkilendiğini gösteriyor. Amerikalı doktor Bruce Tainio insanların ve gıdaların biyofrekanslarını ölçmüştü. Buna göre sağlıklı bir insan vücudunun 62-68 MHz’lik bir frekans aralığı var. Hastalık ve rahatsızlıklar 58 MHz’de baş gösteriyor. 
Dua insan frekansını 15 MHz yükseltiyor
Araştırmalarda olumsuz ve olumlu düşüncelerin vücut frekanslarımız üzerindeki etkisi de incelendi. Olumsuz düşüncelerin insan frekansını 12 MHz kadar düşürdüğü, olumlu düşüncelerin frekansı 10 MHz kadar yükselttiği tespit edildi. Dua da frekansı 15 MHz kadar yükseltiyor. Esans yağlar da kişinin frekansını yükseltmede önemli bir rol oynuyor. Gül yağı ve günlük gibi yüksek frekanslı esanslar ruhsal dengeyi sağlayabiliyor.
Ancak iç ve dış etkenler zaman içerisinde frekans ayarlarımızı bozarak hücresel yıkıma sebebiyet veriyor. Neyse ki frekans ayarlarımızı düzeltmek artık mümkün. Konuyla ilgili kullanılan son teknolojiyi, hastalık frekanslarını, duygu ve düşüncelerin titreşimimizi nasıl bozabildiğini konuşmak üzere İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan Sarıyıldız ile bir araya geldik. 
Dr. Erkan Sarıyıldız

Hastalıklar duygu ve düşüncelerde başlar
Son kitabınız “Anormal Kitap” dahil hemen tüm kitaplarınızda hastalıklara en temelinde duygu ve düşüncelerimizin yol açtığını söylüyorsunuz. Hangi duygu ve düşünceler hangi hastalığı tetikliyor?

Kurban hissetme, sevilmeye layık olmadığını düşünme ve değersiz hissetme gibi duygu ve düşünceler uzun süre aşılamadığında bedenselleşerek hastalık haline geliyor. Örneğin kendini ifade etme sorunu yaşayan, kendini yeterince dışa vuramayan insanlarda tiroid hastalıkları sık görülür. Hayata dair olumsuz kodları çok olan insanlarda migren görülür. Sevildiğine inanmayanlarda, sevilmeye layık olmadığını düşünenlerde, sevgi açlığı olanlarda kalp hastalıkları yaygındır. Hayatta kendini kurban rolünde hisseden, hayatından hoşnutsuz olanlarda mide ve barsak sorunları görülür, öfkesini içine atanlarda hassas barsak sendromu, geleceğe ait güvensiz hisseden ve ilerleme korkusu duyanlarda hareket sistemi hastalıkları olur. Yani bel, bacak, diz ve kalça ağrıları yaşar. Toksik duygular, acı veren duygular böbrek sorunlarına yol açar. Mesela iyi insanlar çabuk ölür diyoruz ya, bunun nedeni iyi insanların kendilerini yeteri kadar ifade edememeleridir.

İyiler erken ölür, çünkü…
Bu nasıl ölüme yol açar?
Kime iyi dersiniz, gerektiğinde yanınızda olan, yardım eden yani veren insana iyi dersiniz. Vere vere kendine kalmayan insana… Bu insanlarda sonunda enerji bedeninde çatlaklar oluşur ve kalp hastalıklarından erken yaşta ölürler.
Ama fedakarlık inancımıza göre güzel bir şey…
Elbette öyle ama eğer karşılık beklemiyorsanız. Eğer "sevilmeye layık değilim" duygusundan dolayı, sevilmek için, iyi insan desinler diye verici bir insan haline geldiyseniz o zaman hep kaybeden olursunuz. Verdiğinizi geri alamazsınız. Ama karşılıksız verirseniz daha da yücelirsiniz. 
Tekrar düşüncelere gelecek olursak, düşünceler sağlığımızı nasıl etkileyebiliyor? Bilimsel bir tarafı var mı bu iddianın?
Bilimsel olarak ispatlanmıştır ki maddenin yüzde 99.9’u boşluktur, kuantum alanıdır. Biz de aslında boşluktan oluşuyoruz. Geri kalan 0,1’lik partikül alanı. Yani biz aslında titreşim enerjisiyiz. Düşünceler ise, enerjinin en ince titreşimi olduğu için enerji bedenimizin dış bölgelerindedir. Bu nedenle olumsuz düşünceler devam ettikçe en dış katmandaki enerji akış bozukluğu her seferinde bir kat alta geçer. Bunu elmanın üzerindeki çürük gibi düşünebilirsiniz. Zamanla elmanın içine doğru yayılır. Sadece duygu ve düşünceler değil, dış faktörler, kimyasallar, katkı maddeleri, teknoloji ve gıdalar da bedenimizin yaydığı titreşimleri bozabiliyor. Her organ, her doku aslında sağlıklı olduğunda belli bir frekansta titreşiyor. Bu titreşimlerin bozulması sonucu hastalıklar oluşuyor. Bu titreşimleri olması gereken standart frekansına getirdiğimizde iyileşme süreci başlıyor.

İlk NASA’da geliştirildi

Vücudumuzdaki bu bozulmuş titreşim alanlarını saptayarak olması gereken frekansa getiren bir teknoloji var. Siz de onu kullanıyorsunuz. Nedir bu anlatır mısınız?
Scıo diye bir frekans cihazı. Bedene 12 bin ayrı frekans göndererek geri dönen tepkilere göre hastalıkları, genetik yatkınlıkları, alerjileri, asit-baz dengesini, hormonal bozuklukları ve hastanın ruh halini analiz ediyor. Bu cihazın ilk prototipi NASA’da geliştirilmiş. Uzayda hastalanırlarsa diye astronotların kullanması için. Şimdi çok geliştirilmiş. Tüm dünyada kullanılıyor ancak ilaç tröstlerinin baskısından dolayı genele yayılamıyor maalesef. Sadece Güney Amerika ve Avustralya’da genel sağlık sistemi kapsamına alınmış durumda. 

Peki bir tıp doktoru olarak birçok insan için inanılmaz gibi görünen bu yaklaşım tarzına nasıl ulaştınız?

Klasik Batı tıbbını reddetmiyorum ben. Zaten 20 yıldır Acıbadem Hastanesi’nde dahiliye uzmanı olarak çalışıyorum. Ama Batı tıbbının yeterli olmadığını da her zaman hissettim. Bu frekans teknolojisiyle Batı tıbbını birlikte kullanmak çok faydalı oluyor. Birbirlerinin boşluğunu kapatıyorlar. 

Batı tıbbı bataklığı kurutmuyor
Batı tıbbının boşluğu nerede?

Biz Batı tıbbı yöntemleriyle sadece semptomları gidermeye yönelik çalışıyoruz. Kaynağa ulaşmıyoruz. Sadece sinekleri öldürüyoruz, bataklığı kurutmuyoruz. Tıbbi tedavilerin çoğu, sorunu yokmuş gibi görmeye çalışarak sağlıklı hissettirmeye çalışmaktan ibaret. Tansiyon, kolesterol, şeker hastalığı tedavisi… Hepsi bozulmuş değerleri ilaç aldığı sürece normale getirmekten ibaret. Sadece semptomları bastırıyoruz. Titreşimi bozulmuş alanları bularak uygun frekansa getirmek ise, bataklığı kurutmaktır. Hastalığın sebebini ortadan kaldırmaktır. Mesela placebo etkisi denen bir şey var biliyorsunuz. Hastaya yediği şeker zehirli olduğu söylendiğinde, zehirli olmasa bile hastalık belirtileri göstermeye başlıyor. Hastaya çok güçlü bir ilaç olduğu söylenen şeker hapları ise, ilaç içermedikleri halde mucizevi bir şekilde iyileşmeyi sağlıyor. Buna placebo etkisi diyor geçiyoruz. Peki nedir burada iyileşmeyi sağlayan? Duygu, inanç ve düşünceler ile titreşimlerin düzeltilmesinden başka bir şey değildir aslında. 

Çin Olimpiyat takımı frekansla hazırlanıyor
Peki bu Scıo her hastalıkta kullanılabiliyor mu?

Evet akla gelebilecek her hastalıkta kullanılabiliyor. Hatta otizmde bile belli bir dereceye kadar düzelme sağlıyor. Hasta işlerini kendi görebilir hale geliyor. Çin Olimpiyat takımı da bu teknolojiyi kullanıyor. Sporcunun istenen düzeyde kas kitle gelişimi ve kondüsyonu frekanslarla sağlanabiliyor. 

Kendinizde denediniz mi?

Tansiyon ve şeker başlangıcım vardı. Artık yok. Hatta bir seferinde gripte bile denedim. 15 dakika için de gripten eser kalmadı.

Müzik piyasası kaos yayıyor
Frekans denince akla ilk olarak müzik geliyor. Belli bir tür müzik dinlemek de şifalandırıcı olabilir mi?

Şu an dünyadaki müzik piyasasının standart akordu 440 hertze ayarlı. Bu titreşim kaos, kavga ve huzursuzluk titreşimidir. Yani dinlediklerimizin çoğu bize zarar veriyor. Oysa 528 hertz frekans sevgi frekansıdır ve bedene, ruha iyi gelir.

Hangi hastalıklar hangi duygulardan kaynaklanır?

Karın ağrısı: Korku, başlamış bir olayı, süreci durdurmak
Bağımlılılar: Kendinden kaçmak, kendini sevememek
Anemi: Haz yoksunluğu, yaşam korkusu
Anksiyete: Hayatın akışına güvenmeme
Astım: Bastırılmış gözyaşı, korku
İdrar sorunları: Endişe, eskiye saplanma
Yüksek tansiyon: Uzun süre çözülemeyen duygusal sorunlar
Kanser: Derin acı, kırgınlık, nefreti içine gömmek
Kronik hastalıklar: Değişimi reddetmek
Kabızlık: Cimrilik ve eski düşüncelere tutunmak
Diyabet: Geçmişten pişmanlık
Obezite: Korunma isteği
Gastrit: Kararsızlık
Guatr: Kurban olma hissi, doyumsuzluk
Kalp hastalıkları: Stres, sorluklar, duygusal sorunlar
Boğaz sorunları: Kendini ifade edememek.

MÜZİK İLE TERAPİ NEDİR?  /  http://www.hekimzade.com/hekimzade-blog/muzik-ile-tedavi.shtm

Geçtiğimiz yıllarda Pakistanlı Müslüman bir doktor bir deney yapıyor. Amacı şu: Kuran ayetlerinin biyolojik noktada insana etkisi nedir? 800 deneğe birbirinden farklı müzikler, sesler, tınılar dinletmiş. Bu arada denekler en üst düzeyde hassas alıcılara bağlı. Kandaki ph oranından beyindeki dalga boylarına, kalp atış ritminden aura fotoğraflarına kadar. Müzikler etnik, rock, new age vs belli aralıklarla kısa kısa dinletiliyor. Aralarda Kuran’a çok yakın nağmeler de dinletilmesine rağmen istisnasız hepsinde sıra Kuran’a geldiğinde biyoloji ve psişik veriler alıcılar tarafından optimum düzeyde tanımlanıyor. Olması gereken değerlere geliyor yani.

ALLAH ismini hastalarına tekrarlatan, Müslüman olmayan fakat İslam üzerine yaptığı çeşitli araştırmaları ile tanınan bir psikolog var: Van der Hoven. “Allah” kelimesindeki her harfin hastalıklar için nasıl tedavi vesilesi olduğunu anlatıyor. Birkaç örnek verecek olursak: “Allah kelimesinin ilk harfi olan (A) harfi, solunum sisteminden direkt çıkıyor ve nefes almayı düzenliyor. Damaktan söylenen (L) harfi ise, dil hafifçe damağın üst kısmına dokunuyor, çene kısa bir duraklamayla birlikte aynı işlemi tekrarlıyor. İki (L) harfi olduğu için bu işlem nefes alıp vermeyi rahatlatıyor. (H) harfi çıkartılırken, akciğer ve kalp arasında bir ilişki oluşuyor ve işlem sonucunda kalp atışları düzeliyor. Burada ‘Kuran kalplere şifa, insanlara bir rahmettir,’ manasını biraz tefekkür edelim.

Ses terapisinin kökeni titreşim yasasına dayanır. En yüksek yani insan ile en uyumlu frekans Kuran’dır. Fıtratın kendisi. Bio rezonans terapide kulaklık, hoparlör ya da titreşim ileteçleri kullanılır. Belli dalga boyları amaca göre kanallara ki 12 ye kadar programlanır ve hiçbir operasyona gerek kalmadan vücuda akupunktur noktalarından da verilebilir. Çok yüksek etki alanına sahiptir.Bu dalga biçimleri mineralleri, amino asitleri, vitaminleri, zararlı maddelerle bağlantılı frekansların zehirli etkilerini tersine çevrilebilir. Her bakterinin, virüsün frekansı tespit edilebiliyor ve onu yok eden anti frekanslar oluşturulabiliyor.
Kuran’daki her bir harf, her bir sure bu anlamda çok derin etkilere sahip. Huruf-u Mukkatalardan Ha, Mim, Ayn, Sin, Kaf esmaları direk insanda tepe çakrasını aktive eder, yeni yaratımlara ve yeni ağların kurulum niteliğine sahiptir. Elif lam mim ra direk ön kortekste üçüncü gözde çekim alanı oluşturur.

MÜZİK İLE HASTALIKLARIN TEDAVİSİNE NASIL KATKINIZ OLABİLİYOR?

Öncelikle şunun altını çizmek gerekir ki biz tedavi yapmıyoruz. Bu tıbbın alanına girer ve doktorların işidir. Bizim yaptığımız çalışma dua mahiyetinde bir uygulamadır.
Kur’an ayetleri şifa kaynağıdır ve bizzat peygamberlerin yaşadıkları üzerinden bize şifa örneklerini anlatır. Örneğin Hz Musa’nın konuşma ile ilgili bir sıkıntı yaşadığında, keza Hz Eyüb’ün bedeninin kurtlanmasına neden olacak kadar ağır bir hastalık yaşadığında nasıl dua ettiklerini Kur’an bize göstermiştir. Bu bağlamda hemen hemen bütün sıkıntılar için telkinle terapi yöntemi kullanılmaktadır çünkü yine bir başka ayette belirtildiği gibi yaş ve kuru ne varsa Kur’an’da olduğu için maddi/manevi her problem için kişiye özel telkin cd si hazırlanabiliyor. Kişinin yaşadığı probleme uygun olan şifa ayetlerinin yanı sıra ayrıca Cevşen ve Celcelutiye duasından ilgili bölümleri kullanıyoruz. Elbette bizim duamız, telkin müziklerinin şifaya vesile olmasıdır

TERAPİLERDE HANGİ TÜR MÜZİKLER KULLANILIYOR?

Çok hareketli yada kişiye hüzün veren, melankolikliğe götürecek müzik tercihleri etmiyoruz. Genelde klasik müzik, ney sesi, doğa sesleri, senfoni, tasavvuf veya Türk müziği kullanılıyor. Kişi kendi müzik zevkine veya o anki ruh haline göre tercih yapıp kendi durumuna yönelik telkinleri uygulamış oluyor.

İSLAM TIP TARİHİNDE MÜZİK İLE TERAPİNİN YERİ VAR MI?

Müzikle terapiyi Türk-İslâm tarihinde rastlamaktayız. Türkler müzikle tedavinin esaslarını Araplar ve Acemlerden almıştır. Hoca Nasır Musa, Abdülmümin Safi, Safiddin
Barid, Keyhüsrev vb Arap bilginleri ve Farabi, Tabip Şuuri, müzikten anlamayan bir hekimin, tıpta bilgin ve mesleğinde yetenekli olamayacağı için teşhis de yapamayacağını söylemişlerdir. Bu bilginlerin hepsi, müziğin insan psikolojisi üzerindeki olumlu etkilerinden bahsetmişlerdir. İbn Sina “Kitabü’ş Şifa” eserinde;“Tedavinin en iyi ve en etkili yollarından biri hastanın aklî ve ruhî güçlerini artırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, hastanın çevresini sevimli hale getirmek, ona en iyi musikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir.” diyerek, müziğin tedavi boyunca kişiye güçlü bir moral desteği verdiğini belirtmiştir. Hekimler ve deneyimli bilginler, insan nabzının müziğin hareketli makam ve usulü ile ilgisi bulunduğunu ve nabız hareketlerinin bir makama ve nameye uygun olduğunu düşünüyorlardı. Müzikle tedavi, nabzın düşmesi, yükselmesi, genişliği gibi hallerinin her birine farklı makamın uygulanması ile başlamıştı
Abbas Vesim ise, ilaçla tedavi edilemeyen hastalıklar için müzikle tedavi yapılması gerektiğini belirtmiş, bu tedavinin belli vakitlerde uygulanmasının daha olumlu etkiler yaratacağını söylemiştir. Vesim’e göre, soğuk zamanlarda sıcak nameler, sıcak zamanlarda soğuk nameler kullanılmalıydı.

 İSLAM ÂLİMLERİNDEN KİMLER KULLANMIŞ?

İbni Sina (980-1037) da müzik dinlemenin dinlendirici olduğunu, insanların kendi ruh cevherlerini ve âlemlerini geliştirmek amacıyla müzik dinlemeleri gerektiğini vurgulamıştır. Şifa, El Medhal ila Sınaat el Musiki adlı eserinde musikinin tedavideki önemini vurgulamıştır. Yine Tabib Şuuri, "Müzikten anlamayan bir hekim, tıpta bilgin ve mesleğinde yetenekli olmayıp teşhise kadir olamaz” diyerek müzikle tedaviye verdiği önemi göstermiştir. Şuuri, Tadil-i Emzice adlı eserinde belirli makamların günün belirli zamanlarında etkili olduğunu belirtmektedir. Hüseyni makamı sabahleyin, Nihavent makamı öğleyin, Buselik makamı ikindi vakti, Uşşak makamı da gün batarken etkilidir.
Türk hekimleri, nabız hareketlerinin musikinin oynak makam ve usulleriyle ilgisi bulunduğunu, bu sayede nabız hareketlerinin bir makama ve bir nağmeye uygun olduğunu düşünmüşlerdir. İşte nabzın düşmesi, yükselmesi, genişlemesi gibi oynak hallerin her birine birer musiki makamı uygulanmış ve musiki tedavisi bu suretle başlamıştır.
Hangi hastalıklara hangi melodinin daha uygun düşeceği üzerinde de araştırma yapan ilgililer; Rast makamının felçli hastalar, Irak makamının nevrotik hastalar, Rehavi makamının da baş ağrısı ve iç sıkıntısı olan hastalara iyi geleceğini vurgulamışlardır. İnsanların renkleri, giyimleri hatta huyları ile musiki makamlarının yakından ilişkili olduğunu kabul eden Türk hekimleri; Irak makamı esmer ve agresif hastalara, Rast makamını sarışın ve sessiz olanlara, Köçe makamını beyaz tenli ve sakin huylu olanlara uygularlardı.
Büyük İslam filozof ve bilginlerinden İbni Sina (980-1037) musikinin tıpta oynadığı rolü şöyle tanımlamaktadır. "Tedavinin en iyi ve en etkili yollarından biri hastanın akli ve ruhi güçlerini arttırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, hastanın çevresini sevimli ve hoşa gider hale getirmek, ona en iyi musikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir." İbni Sina'ya göre: ses tonu değişiklikleri insan ruh hallerini belirtir.
Derviş Hasan Gülşeni tarafından yazılmış ve Safiyuddin Abdülmümin (1224-1294)'in "Kitab-ı Edvar"ından özetlenmiş olan Zübde-i Makale-i İlm-i Musiki isimli eserde, musikinin insan bedeni ve ruhu üzerindeki etkilerini açıklayan Eflatun'un fikirleri, Kuran-ı Kerim-i güzel sesle okumanın bir peygamber emri olduğu vb. hususlarda temel bilgiler vermektedir. Musikinin fizik, astronomi, tıp, astroloji ve hendese gibi ilimlerle yakından ilgisi bulunduğunu, güzel nağmenin insan ruhunda zevk, vecd ve sürura vesile olduğunu, bu kişilerde ruhani sıfatların galebe çaldığını, hoş nağmeden nasibi olmayanların nefsinde kabalık olduğunu belirtmektedir. İnsan, haleti ruhiyesi gereği günün her saatinde aynı formu koruyamaz, bu bakımdan ünlü müzik üstadı Safiyuddin günün belli saatlerinde çalınıp dinlenmek üzere musiki makamlarını belirlemiştir. Aynı eserde; yazar insanların renklerine göre musiki zevklerinin de farklılık gösterdiğini ifade etmiştir. Siyah tenli insanların tabiatlarının germi huşk (kuru sıcak) olduğu, bunların Irak makamı ve bu makamın yapısına benzeyenlerden hoşlandıkları, esmer çehrelilerin serd-i huşk (kuru soğuk) olduğu ve bunlarında Rast makamı ve bu makamın yapısına benzeyenlerden hoşlandıkları, kumral ve sarışın olanlar ise serd-ter (daha soğuk) olduğu, bunlara da Küçek makamı ve bu makamın yapısına benzeyenlerin uygun olacağı belirtilmektedir.



SİZİ BU KONUDAKİ ÇALIŞMALARA İTEN NEDİR?

Subliminal telkin sistemi üzerine araştırmalar yaparken bu konuya yöneldim. Bu teknolojik tuzak maalesef çizgi filmlerde, şarkılarda, reklam panolarında, filmlerde yasal olmayan bir şekilde kullanılıyor. Çocuklara sevgiyi, kardeşliği öğütleyen masum zannettiğimiz çizgi filmlerin arasına pornografik resimler, şiddet unsuru içeren görüntüler bu teknolojiyle saklanıyor. Çocuğunuz fark etmeden o görüntüleri beynine konuk ediyor ve kişiliğinin oluştuğu o en önemli yaş dilimde (0/7 yaş arası) bu görüntüler içeride hapis oluyor.
Türkiye tam bir subliminal cenneti. Çünkü buna karşı en ufak bir tedbir yok. Ne bir engelleme ne de bir kanun.
Ben de bu menfi çalışmalara karşı durma adına, bu tekniğin müspet olanını, yani insanlara faydalı olan kısmını yapmaya çalıştım, çalışıyorum ve çalışıyoruz inşallah…

ÇALIŞMALARINIZ NE AŞAMADA ?

İşitsel ve görsel olmak üzere iki farklı çalışmamız mevcut. İşitsel olan subliminal çalışmalarımızda özel olarak seçilmiş müziklerin alt yapısına bilinçaltına etki edecek ses frekansı ile kişinin problemine yönelik ayet ve dualar yerleştiriliyor.  Alt yapıda yedi farklı kanal kullanıyoruz ve ilk dört kanala arınma ve korunma ayetleri yerleştiriyoruz. Ve bu telkin müziklerini belli periyotlarla dinlenmesini tavsiye ediyoruz.
Görsel olan ise 25. Kare tekniği ile hazırlanmaktadır. Görsellerin alt yapısına tüm Kuran Sureleri 25. kare tekniği ile özenle ve belli ritimde yerleştirilmiştir. Bunların her biri belli bir âlemin, surenin, bilincin kapısı ve enerjisini taşımaktadır. Görsellerde seçilen geometrik şekiller evrenin tespit edilebilmiş en derin gerçekliğini temsil eder ve öyledir, şekiller tesadüfen değil özel olarak seçildi. Görsellerde de nefesi takip ederek günde 21 dakika 21 günlük periyodik uygulama tavsiyemiz olmaktadır.
Yurt içi ve yurt dışında 2013 yılından beri devam edegelen Celcelutiye Eğitimlerimiz var. Bugüne kadar yüzlerce kişi bu eğitimden faydalandı. Celcelutiye Eğitimleri iki aşamalı olarak yapılıyor. Her bir aşama 2 veya 3 günlük bir program ve katılımcılara program sonunda çok özel yazılı, işitsel ve görsel doküman veriliyor. Özel nefes teknikleri, çakra aktivasyonları, yine özel arınma ve detox uygulamalarıyla kendini tanıma ve şifa çalışmaları üzerine kurulu bir eğitim programımız var.

 UYGULAMA YÖNTEMİ NASIL? UYGULAMA MERKEZLERİNİZ VAR MI?

Öncelikle kişinin durumuna yönelik olarak konu başlıkları belirlenmekte ve bu konu başlıkları için uygun olan dua ve ayetler farklı müzik seçenekleri ile subliminal olarak yerleştirilmektedir. Günde en az üç saat dinlemek kaydıyla üç adet yirmi bir günlük bir uygulama yapılmaktadır. Her 21 günde bir hafta ara verilmesi gerekiyor. Yani toplamda üç aylık bir program… 21 gün kuralının kaynağı ise,  alışkanlıkların beyinde 20 günde oluşmasıdır.  20 gün boyunca aynı şeyi yapan insan 21. günde alışkanlık kazanmış olur. Yani kişi bilinçaltını doğru program ile yüklemiş olacaktır.
Terapi süreci için özel bir uygulama merkezine ihtiyaç duyulmamaktadır. Kişi evinde, işyerinde, yolda, araç kullanırken veya uyurken yada günlük aktivitelerini yaparken uygulama yapabilir. Özel bir mekân veya zaman bağımlılığı gerektirmemektedir.

MÜZİĞİ YALIN MI ? YOKSA BİR DUA, İLAÇ, GIDA VE BESLENME EGZERSİZLERİ ÖNERİYOR MUSUNUZ?

Sadece müziği dinlemek yeterli mi yoksa beraberinde herhangi bir şey daha öneriyor musunuz?
Kullanmış olduğumuz sadece müzik değil. Müziklerin alt yapısına subliminal olarak dua ve ayetler yerleştirmekteyiz. Elbette ki belli bir dinleme periyodu mevcut. Subliminal olarak hazırlanan müzikleri günlük en az üç saat ve 21 gün boyunca uygulama tavsiyesinde bulunuyoruz. Uygulama sürecinde etkinin artması adına maddi manevi perhiz tavsiyemiz oluyor. Zira yediğimiz gıdalar bedenimizdeki hücrelerden tutun latifelerimize kadar işlemektedir. Gözümüzden giren görüntülerden tutun, işittiğimiz bütün seslerin sürece etkisi bulunmaktadır. Maneviyatımıza dikkat etmenin yanı sıra doğru nefes alıp verme, olumlu düşünme, doğal ve katkısız gıdalarla beslenmeyi her zaman önermekteyiz. Zira insan ne yiyorsa odur ve Kur’an’da da Cenab-ı Hakk “İnsan ne yediğine bir baksın!” (Abese: 24) buyurarak bu konunun önemine dikkat çekiyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder